Asrın Firavunu Amerika





Asrın Firavunu Amerika


 ُ رِ ف ْ غ َ ت ْ سَ ا ُ الله ُ ُ َ مي ِ ظ َ علا ُ ُ َ مي ِ ر َ كلا ُ ي ِ ذ َّ لا ُ ُ َ ل ُ ُ َ ه َ ل ِ ا ُ لِ ا ُ ُ َ و ه ُ ُ ي َ حلا ُ ُ َ مو ي َ قلا ُ ُ َ و ُ ُ بوتَ ا ُ ه ْ ي َ ل ِ ا ُ. ُ د ْ م َ حلا ُ لله ُ ُ ب َ ر ُ ني ِ م َ لا َ علا . ُ تَ لا َّ صلاو ُ و ُ ُ م َ لا َّ سلا ُ ىَ ل َ ع ُ ا َ نِ لو س َ ر ُ ُ د َّ م َ ح م ُ ىَ ل َ ع َ و ُ ُ ِ هِ لآ ُ ُ ِ ه ِ با َ ح ْ صَ ا َ و ُ ُ َ ني ِ ع َ م ْ جَ ا . ُ ذ وعَ ا ُ للها ِ ب ُ ُ َ ن ِ م ُ ُ ِ نا َ ط ْ ي َّ شلا ُ مي ِ ج َّ رلا . ُ ِ م ْ س ِ ب ُ الله ُ نا َ م ْ ح َّ رلا ُ مي ِ ح َّ رلا . ُ ُ ب َ ر ُ ُ ْ ح َ ر ْ شا ُ يِ ل ُ ي ِ ر ْ د َ ص ُ ُ ْ ر سَ ي َ و ُ يِ ل ُ ي ِ ر ْ م َ أ ُ ُ ْ لل ْ حا َ و ُ ُ ة َ د ْ ق ع ُ ن م ُ يِ نا َ سل ُ او هَ ق ْ ف َ ي ُ يِ ل ْ وَ ق . نيمآ ُ ُ ِ ب ُ ُ ِ ة َ مر ه ُ ُ َ ك ِ بي ِ ب َ ح ُ ني ِ ملأا 

Aziz mü'minler, muhterem Müslümanlar. Havanın oldukça yağışlı ve soğuk olması bugün umduğumuz cemaatimizin içtima etmesine, toplanmasına bir ölçüde mani oldu ve dersimizi bahsettiğimiz şekilde yine günün, günümüzün konularıyla, meseleleriyle, dertleri ve davalarıyla çok yakından ilgili olan çok yakından alakadar olan Amerika üzerinde, ders notlarımızı derli toplu şekilde arz etmek istedik ama yine demin dediğim gibi istediğimiz seviyede ders düzeni içinde hazır bir cemaat bulamıyoruz
. Bulunamıyor, sebebi de demin dediğim gibi belki mümkün olacaktı fakat havanın böyle olması bunu engellemiş oldu yine de imkanımız ölçüsünde, zamanımız ve zeminimizin şartları içinde meselelerimizi ve bu konudaki dini ve İslami düşüncelerimizi arz etmeye çalışacağız. Allahu Teala her vesileyle içimizdeki iyiler hürmetine, toprağın altında yatan şehitler, veliler, şakirler, salihler, alimler hürmetine yine bu millete yeryüzünün idaresini nasip etsin inşaallah. Hakikaten öyle düşünüyoruz çünkü malumunuz olduğu üzere toprağın üstünde yaşayanlar olduğu gibi toprağın altında da yaşayanlar var. Toprağın üstü ile toprağın altı. Üstünde yaşayan işte canlı, yaşadıklarını gördüğümüz insanlar.

 Bir de toprağın altında yaşayanlar var ki onları göremiyoruz. Fakat rabbimiz onlar yaşıyor diyor. Yaşayanlar diyor. Ölü demiyor. ( ولوق َ تُ َ ل َ و ُ ْ ل َ بُ ٌ تا َ و ْ م َ أُِ ه اللهُ ِ ليب َ سُيِ فُ ل َ ت ْ ق يُ ْ ن َ مِ لُ ْ ا ءا َ ي ْ ح َ أ) Onlar yaşayanlar, dirilerdir. Toprağın altında olduklarına bakmayın. Toprağın altında gömülü olduklarına bakmayın. Onlara ölü demeyin. Siz farkında olmasanız bile gözlerinizle görmüş olmasanız bile onlar diridirler, yaşayanlardırlar, diyor. Demek ki toprağın altında da yaşayanlar var ve şuna eminiz ki toprağın altında yaşayanlar, bugün toprağın üstünde yaşayanlardan daha hayırlı insanlar.

 Toprağın üstündekilerden galiba bu memleketin bunca ihanetlere, hıyanetlere, zulümlere, suiistimallere, kötülüklere, kafirliklere rağmen bu memleketin çökmeyişi, yıkılmayışı, altının üstüne gelmeyişi toprağın altında yatanlar hürmetinedir. Bunu böyle bilelim. Ben düşündüm, düşündüm başka sebep bulamadım. Toprağın altında yatan nebiler, veliler, şehitler, alimler, salihler rahatsız olmasın diye Allah bizim altımızı üstümüze getirmiyor. Emin olun böyledir yoksa çoktan, akşam görenler olmuştur. Bilmem ne programında resmen fuhuş yapan bir kadını konuşturuyorlar. Ne var bunda diyor benimle birlikte olan millet vekilleri bile var diyor.

 Bakanlar bile var beyefendi diyor ne hayret ediyorsun, diyor. Gizli kamerayla bir kadını, kiralık bir kadın rolüne çıkartıyorlar adım başı kadına müşteri çıkıyor. Yolun kenarında duruyor karı yaklaşıyor araba içinden çıkıyor bir sürü piç. Veled-i zina çıkıyor. Seninle af edersiniz yatmak istiyoruz, diyor. Kadın diyor ki ben AIDS hastalığı taşıyorum. Belayım, mikrobum, hastalığım, diyor. Olsun diyor isterse cüzamlı ol ben seninle yatarım, diyor. Kuduz köpeklerden daha beter bir ortamda bu ülke nasıl yok olmuyor? Nasıl bu memleket yıkılmıyor? Bunun ben sebebini toprağın altında yaşayanlara bağladım. Başka da bir şey bulamadım yani. 

Yoksa hiçbir şey kalmış değil. Yani Bosna Hersek'in başın gelenlerin yüz bin beteri buraya gelmesi lazım. Lut kavmini geçmişiz zulümde, fuhuşta. Karadeniz'in halini görüyorsunuz. Gelenler anlatıyor, yazanlar anlatıyor. Korkunç yani çatır çatır Karadeniz şeridinde evler yıkılıyor, aileler yıkılıyor. Resmen devlet, hükümet buna seyirci kalıyor. Ve Cenab-ı Hak aldığı üzere getirmiyor. Bunun sebebini demin dediğim gibi ben buraya bağlamaktan başka çare bulamadım. Bir Avrupalı gazeteci var. Türkiye'de üç beş ay araştırma yapmış. Yolsuzlukları, suiistimaller, rüşvetleri, ihale skandallarını, hayali ihracata akıtılan paraları, sermayeleri araştırmış. Yolları ve teşkilatın her kademesindeki bozuklukları ve başıbozuklukları araştırmış ondan sonra bir rapor hazırlamış.


 Raporun sonunda diyor ki bu Türkiye'deki suiistimaller, rüşvetler, adam kayırmalar, haksızlıklar, yolsuzluklar, zulümler, kötülükler, ihale rezaletler, batan paralar eğer diyor Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde üç ay devam etse, üç ay fazla yok. Üç, beş, on, yüz sene değil. Üç ay devam etse o Avrupa ülkesi tamamen tarihten silinir, tarihe karışır diyor. Yaşama şansı yok. Ama Türkiye hala ayaktadır diyor. Bunun sebebini anlamak benim için bir sır oldu hala çözemedim diyor. E düşünün yani adam akşam anlatıyor. Beş yüz milyar lira devleti dolandırmış. 

Kor Züm adındaki bir kişi. Sonra ortaya çıkmış bu dolandırıcılığı beş yüz milyar. Bu yetimlerin, öksüzlerin, bütçenin hazinesi yani Müslümanların, insanların parası. Beş yüz milyar Türk lirası dolandırıyor, dolandırıcılığı ortaya çıkınca da gayet rahat bir şekilde İsviçre'ye kaçıyor. Oradan neyse bir yolunu bulup getiriyorlar. Muhakeme ediyorlar, hüküm giyiyor fakat derhal yine yurtdışına çıkıyor hiçbir ceza almıyor bir şey diyen yok bir şey olmuyor. Akşam anlattılar arkasında eski generaller var. Devlet bakanları var. Arkasında bir sürü milli istihbarat teşkilatının adamları var. MIT müsteşarı var. 

Devletin en mühim adamları bu hırsızın peşinde ve onun destekçisi, yardımcısı. Devleti beraber soymuşlar.Hazineyi beraber soymuşlar. E tabii adamı yakalayamazsınız. Bütün bunlar nasıl oluyor da bu ülkenin altı üstüne gelmiyor? Nasıl iflas etmiyor? Nasıl tükenmiyor? Nasıl yok olmuyor? Nasıl yıkılmıyor? Bunun cevabını vallahi toprağın altında yatan şehitlerin, velilerin, salihlerin, nebilerin varlığına bağlayabiliyoruz. Başka da ufak bir çözüm getiremiyorum. Allahu Teala yine onlar hürmetine bizi tekrar İslami devlete ulaştırsın inşaallah. Başka hiçbir yol yok. Devlet olmadan bu pislikleri temizlemek mümkün değil çünkü kendi kendilerine yapıyorlar bu işi. Evet, bugünkü dersimizi Amerika'nın çöküşü, çökmesiyle ilgili elde ettiğim bazı bilgiler, belgeler ile arz edeyim dedim ama cemaatimiz demin dediğim gibi bir konferans düzeniyle hazır olamadı. Havanın bu yağışlı olması ve etrafın da soğuk olması sebebiyle. Onun için bu konuyu yarımlamayayım diyorum yani başlayıp da bitirememiş olmayayım. Böylece notlarım önümde bütün şeyler. Bugün bu konuyu bitiremeyeceğimize göre zaman da azaldı, hiç başlamayayım. Çünkü çok ayetler, hadisler var Amerika'nın çöküşünü haber veriyor. Çok calib-i dikkat bilgiler, belgeler var. İstediğim cemaat de hazır olmadı, buraya gelemediler.

 Bu konuyu başka bir cumaya bırakarak bugünkü dersimi daha değişik bir konuyla tamamlamaya çalışayım. Efendiler, alem-i İslam diyoruz, İslam alemi, İslam dünyası diyoruz. Bir buçuk milyarlık nüfusu olan, beş kıtanın beşine de yayılmış bulunan, geniş bir alanı işgal eden bir Müslümanlar dünyası var. İslam dünyası var. Afrika'da, Asya'da, Amerika'da var. Çok az da olsa var. Avrupa yine bildiğimiz gibi bazı bölgelerde oldukça Müslüman var. Fakat bu varlığın bir buçuk milyar nüfusun, Müslüman nüfusun yeryüzünde hiçbir etkinliği, tesiri, nüfuz edici söz geçirecek yapısı ve önemi yok. Bunun sebebi nedir? Bunu da ben çok araştırdım. Mecburen düşünüyoruz. Bir buçuk milyara ulaşan bir Müslüman nüfusun dünyada bu kadar Müslüman'ın varlığı mevzubahis oluyor da neden tesiri, etkisi, tepkisi, önemi ve dünya siyasetinde, dünyanın yönetiminde neden ciddi bir ağırlığı yok? Bunu tabii her akıl sahibi Müslüman gibi biz de düşündük. Düşünmek lazım haddizatında. Her Müslüman'ın düşünmesi lazım. Bir Müslüman'ın en çok işleteceği, çalıştıracağı kabiliyet düşüncesidir. 

Düşünebilmesidir. Niye böyle? Niçin böyle? Neden böyle? Bu suallerle zihinlerini, beyinlerini, kafalarını çalıştırması lazım Müslümanların. Düşündüğü zaman çare aramaya başlayacak. Bir insan düşünmeden katiyen neticeye gidemez, çare bulamaz. Hepsinin başı düşünebilmektir. Bunu şuna benzetiyorum mesela arabanız, otomobiliniz var. Önce bu arabayı çalıştırmak için ne yapıyorsunuz? Marşa basıyorsunuz. Marş motorunu çalıştırıyorsunuz. Marşa basmadan arabayı çalıştırmak mümkün değil. Bir adam marşa basıyorsa, marş çalışmaya başlıyorsa ha bu adam arabayı götürecek, yürütecek dersiniz. Aynen düşüncede de böyle. Bir insan aklını çalıştırıyorsa, akıl denen marşa basıyorsa hah o adam bir şeyler yapacak. Kafasını çalıştırıyor, beynini, zihnini çalıştırıyor, diyebilirsiniz. Hiç düşünmüyorsa o adam ölmüş gibidir. Mevta gibidir. Onun için düşünmek lazım. Kur'an-ı Kerim'de 500 civarında tefekkürle ilgili ayet var. Düşünürsünüz, düşünesiniz, düşünmüyor musunuz, şeklinde muhtelif ayetlerde 500'e yakın aklımızı, fikrimizi çalıştırmamız gerektiğini beyan eden ayetler var. Alem-i İslam önce buradan büyük bir boşluğa düşmüştür. Düşünün yani senelerdir şu İslam aleminde, düşünür dediğimiz yani mütefekkir dediğimiz düşünce adamları yetişmiyor. İlim adamları yetişmiyor. Vaktiyle bunlar yetişmiş ama yetmiş-seksen senedir hemen hemen belki yüz seneye ulaştırabiliriz. 

İslam aleminde bütün dünya Müslümanlarını düşündürecek, sürükleyecek, peşine takacak ciddi bir düşünce adamı, ilim adamı yetişmemiştir. Sadece Türkiye'de bildiğimiz kadarıyla eserlerini, tesirlerini, risalelerini okumak suretiyle yakinen tanıdığımız sadece Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri bu çapta tefekkürle ortaya çıkmış. Onu da bütün bir ömür boyu hapiste, zindanda, tımarhanede çürütmüşler. Biliyorsunuz hadiseleri. Yetişmiyor, yetişmesine de imkan yok çünkü eğitim sistemleri buna müsait değil. Tezgahlar bozuk, düzenler bozuk. Devamlı olarak gençliğimizi, nesillerimizi, çocuklarımızı eğlenceye, daha çok eğlenmeye teşvik ediyorlar. Daha çok eğlence, daha çok nefsin arzuları, daha çok şehvete, daha çok şöhrete teşvik ediyorlar. Televizyonun bütün kanalları insanları düşünmeye değil siz de biliyorsunuz eğlenmeye teşvik ediyor. Eğlenen insan bir şey yapamaz. Düşünceye yönelten, insanı yeryüzünde ne olduğunu, ne olacağını, insanın niçin dünyaya geldiğini, ne vazifeyle geldiğini hatırlatacak bir tek eğitim programı göremezsiniz. 

Hayvanlar gibi gençliği tepiştiriyorlar, seviştiriyorlar. Eğlenceye teşvik ediyorlar ve arkasından da tabii bunalım meydana geliyor. Müzik çılgınlıkları ve efendim festivaller, dolayısıyla türlü eğlenceler, programlar, planlar, tuzaklarla koskoca bir milletin çocuklarını açıktan açığa ateşe, ölüme, uçuruma, cehenneme sürüklüyorlar. Şimdi biz Müslümanlar olarak tabii kendi aramızda bu uçurumlara gidenleri fazla görmediğimiz için kendi aramızda bu gibi insanlar olmadığı için zannediyoruz ki herkes böyle. Şu Müslüman cemaatin dışına çıkın göreceksiniz ki kıyametler kopuyor. Kıyametler kopuyor. Gidin birahanelere ağzına kadar dolu. Gidin kumarhanelere ağzına kadar dolu. Beyoğlu'na ayağınız düşsün, gidin o pasajın içerisinde sabahlara kadar içki tüketen insanlar. Bazı semtler var buradan ağzımıza almamız mümkün olmayan ahlak dışı korkunç batakhaneler.


 Bu batakhaneler, kumarhaneler, birahaneler, hane, hane, hane diye devam eden bu yerler her gün yüz binlerce insanı yutuyor, yutuyor! Yüz binlerce insanımızı yutuyor. Cemaat-i Müslimin o hayatın içinde olmadığı için bunun farkında değil. Zannediyor ki herkes böyle sarıklı, sakallı, cübbeli, abdestli, namazlı zannediyor. İnin şöyle bazı yerlere gidin, girin göreceksiniz korkunç. Düşünün Müslüman olduğu söylenen Türkiye'de devlete en çok vergi verenlerin başında kerhane işleten ermeni karısı geliyor. En çok vergi vermek demek çok para toplamak demektir. Çok para toplamak demek çok müşteri geliyor demektir. Fuhuş sektörüne adeta sel gibi insan gidiyor ve tabii onlardan bu paraları topluyor. Sonra da vergi rekortmeni oluyor. 

Nüfusunun %99'u Müslüman olan ülkede devlete en çok vergi veren kerhane işletmecisi olur mu? Bunları düşünmeyeceksiniz de neyi düşüneceksiniz? Açıyoruz efendimizin mübarek hadislerini. Haramların, günahların, fitnelerin, fesatların karşısında kalben, vicdanen, ruhen, zihnen rahatsız olmayan bir Müslüman, sabaha kadar tesbih çekse Müslüman değildir, diyor. Rahatsız olmayanlar. Bu umumhanelerin, kumarhanelerin, birahaneler, meyhanelerin her gün ve her gece yuttuğu insanlar senin, benim insanlarım. Bunların vaziyeti, akışı, yok oluşu seni rahatsız etmiyorsa ey sofu kardeş, sen henüz iman etmemişsin. Canım ben bir efendinin eteğine yapışmışım, benim şeyhim var. Ben Nakşibendi'yim. Ben Kadiriyim. Efendi hazretlerine sarılmışım. Ben kendimi kurtarmışım. Benden başkası ne olursa olsun diyen Müslüman değildir. Derviş, merviş demeyin o adama, Müslüman bile değil o. Hani Kainatın Efendi'si ne diyor? Kendisi için istediği nimetleri, kıymetleri, ziynetleri, cennetleri diğer insanlar için de istemedikçe gerçek Müslüman değildir o. Hadis bu. Sünnette olan metot budur. Senin cebinde misvak, düşünün bir Müslüman cebinde misvak taşıyor. 

Misvak efendimizin mübarek dişlerini fırçaladığı malum alet. Misvak ama yanı başındaki komşun, akraban, hısımının çocuğu cebinde şarap şişesi taşıyor. Senin cebinde misvak onun cebinde içki şişesi. Eğer o misvak taşıyan kardeşim o içki şişesi taşıyan kişiden, yakınından, akrabasından, arkadaşından rahatsız değilse, onun taşıdığı misvakın hiçbir kıymeti yoktur. Rahatsız olacaksın, uykularımız kaçacak. Bu memleket ne olacak diye, nereye gidecek diye, nereden, nasıl olacak diye düşünmek, çırpınmak, çalışmak her mü'minin vazifesi değildir de kimin vazifesidir? Bu toplumda yaşayanların düşünün ki sokağa çıkıyorsunuz. Sokak dediğimiz olay var. Çarşı dediğimiz pazar dediğimiz yerler var. Buraya çıkıyorsunuz 100 kadının 90'ından fazlası çıplak. Yüz tane kadın görüyorsunuz bunun doksanı belki daha fazlası çıplak. (İzâh: Yani başörtülü değil. İslam'a göre örtünmemiş.) Allah'ın hükümlerine ters giyinmiş.

 Aksi giyinmiş ve adeta kendi nikahlı bulunduğu erkeğin önünde göstermesi dahi edep dışı olan vaziyeti sokakta sergilemiş. Böyle bir sokakta gidiyorsunuz. Böyle bir çarşıda yürüyorsunuz. Eğer o çarşının o halinden, yapısından, akışından rahatsızlık duymuyorsanız henüz iman etmemiş sayılırsınız. Ölçüyü söylüyorum. İmanla, şuurla alakalı bir hadisedir. Allah'a isyan edilen yerde Müslüman'ın yüreği sızlayacak, kalbi çatlayacak. Uyku uyumaya dahi fırsat bulamayacak çünkü Kainatın Efendi'si Hazreti Muhammed Mustafa (aleyhisselam) biliyorsunuz bu konuda o kadar üzgün o kadar müteessir bir hal içindeydi ki adeta nasıl olacak bu insanlar böyle cehenneme gidiyor, ateşe, felakete gidiyor diye gece gündüz huzursuz, rahatsız, müteessir bir vaziyetteyken Allahu Teala'dan ayet geldi. Habib'im neredeyse kendini helak edeceksin diyor rabbimiz. (ي ِ س ْ ف َ نُيِ فُا َ م) Nefsini helak edeceksin yeter bu kadar üzülme yani rabbimiz Habib'ini teselli ediyor. Peygamber böyleydi. O peygamberin ümmeti olduğunu söyleyen insanların da toplumda bu isyanların, günahların, haramların, şirkin, şirkten rahatsızlık duyması lazım. Hele Beytullah'a giden harem-i şerife giren mü'minlerin, Arafat'a çıkan mü'minlerin, Mina'da üç gün şeytanı taşlayan Müslümanların büsbütün bu toplumun akışından kahrolması lazım. 

Kahrolması lazım fakat gördüğümüz o ki hiçbir şey değişmiyor ve millet günlük meşgalelerle, günlük mesela bugün cuma mı cuma ile alakalı meseleyle cumartesi, pazar müteakip günlerin problemi bile yok bugün, bugün neyse o, onu düşünüyor. Geleceği, yevm-i hesabı, Allah'ın huzuruna çıkacağını ve hayatının hesabını vereceğini gün geçtikçe bu millet, cemaat, ümmet unutur hale gelmiştir. Unutur hale gelmiştir. Halbuki efendiler söyleyin Allah aşkına, yeryüzünde kimsenin daimi, devamlı kalması mümkün olmadığına göre bizim de buradan gideceğimiz kesindir. Bunun aksi mümkün değil. Gitmemiş tek bir örnek yok. 

Allah'ın bu hükmünü çiğnemiş bir tek varlık var mı dünyada? (ُ ِ ت ْ و َ م ْ لاُةَ قِ ئا َ ذُسْ ف َ نُ لك) Bütün her canlı bu hayattan gidecektir hükmünü çiğnemiş bir tek canlı var mı dünyada? Belli ki bu hepimizi ilgilendiren bir hadisedir ama Müslüman böyle gidemez. Müslüman'ın nazarında istikbal dünya değildir. Allah aşkına şu noktayı kafamızda tutalım. Bugün hangi Müslüman'ı bir kenara çekip de ne yapıyorsun? Ne diyorsun? Diye sorulduğu zaman çocukların var mı? Var hocam diyor işte ben de çocukların istikballeriyle uğraşıyorum, diyor. İstikbal kelimesi çok kullanılıyor. İstikbal demek gelecek demek. Çocukların istikbali, neymiş efendim işte onlara birer apartman dairesi vermek lazımmış. Onlara birer araba, tezgah, mekan, yazıhane, sermaye bu dünyalık malların, eşyaların adını istikbal koymuş. Çocuklarımıza istikbal sağlıyoruz. Ne alıyorsun? İşte araba, tezgah, dükkan, eşya, madde alıyorum. Bu yaptığı işlerin adını istikbal koymuş. Halbuki Kur'an ne diyor? Asıl istikbal hesap günüdür. Bütün dünya senin olsa, bütün varlıklar senin elinde, mülkiyetinde olsa da hesap günü bunların hesabını veremezsek, istikbalin çöktü senin. Cehennem belası yani. Bunu düşünen yok. Sabah namazına kaldırmak hususunda bu millet, cemaat tamamen tembel hareket ediyor. Duyarsız hareket ediyor.

 Ezan-ı Muhammedî okunduğu halde sabah namazı vakti çıktığı halde o yavrusunun namaza kalkması hususunda, bugünkü Müslüman hacı, hoca ne ise tamamen duyarsız hareket ediyor, duygusuz kalıyor ama okula gönderecekse, iş yerine gönderecekse, üniversite imtihanlarına gönderecekse geceden tedbir alıyor. Aman geçirmesin, kaçırmasın, vaktinde yetişsin diye bütün ev halkı tedbir alıyor. İmtihanı, servis arabasını kaçırmasın, vaktini geçirmesin diye bütün aile o çocuğu yatağından kaldırıyor mu kaldırmıyor mu? Niye? İstikbali yanarmış. İstikbal dediğin kırk sene elli senedir. Asıl istikbal ahrettir. Asıl istikbal cennettir, cehennemdir. 

Nerede bunu düşünen? Sen neyin adını istikbal koyuyorsun? İstikbal dediği şey bir kabrin kapısına kadar olan mesafedir. O kabir kapısından içeri girmeyeceğim diyen bir adam var mı dünyada? Görülmemiştir, istikbal odur ama cemaat-i müsliminin istikbal anlayışına bakın. Yüz metre karelik bir daireye sahip olmayı istikbal zannediyor cahil oğlu cahiller. İsterse bütün dünya senin olsun, milyonlarca dönüm arazin olsun, en sonunda boyunun ölçüsüne göre bir kabir çukuruna girecek misin girmeyecek misin? İstikbal bu işte. Niye bunun farkında değiliz? Ben şu cemaat-i Müslimin'e acıyorum. Böyle gidemeyiz efendiler. 

Bu hazırlıksız, böyle tedariksiz, ibadetsiz, itaatsiz; günahlarla, isyanlarla, kusurlarla, kabahatlerle nereye gidiyorsunuz? Yıl sonunda okuldan karnesini alan çocuklar gibiyiz. Bakıyor karnesinde fazla zayıf varsa o zayıf karneyle babasının ve anasının huzuruna çıkmak istiyor mu çocuk istemiyor mu? İstemiyor, kaçıyor. Sen bu haline hangi Allah'ın huzuruna çıkacaksın? Sen bu kırık dökük zayıf halinle hangi Muhammed Mustafa'nın huzuruna çıkacaksın Müslüman? Vicdanına soruyorum. Neye güveniyorsun? Böyle başarısız, mücadelesiz, korkak, ürkek davaya sahip değil dinine sahip değil, kızına, oğluna, damadına, gelinine, çarşısına, pazarına, devletine, hükümetine, milletine, hiçbir şeye sahip değil. Ondan sonra Allah bize sahip olsun, nerede sahip olacak? Sahipsiz olan memleketin batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır, diyor Mehmet Akif merhum. Sahip olmak evvel mü'min sahip olacak ama nasıl sahip olacaksınız? Bakın korkunç bir yıkım içerisindeyiz. 

Neslimiz, iktisadımız, itikadımız, paramız, pulumuz gittikçe yıkılıyor, yıkıntıya gidiyor. Bu gidişi laiklik durduramıyor. Bu gidişi demokrasi durduramıyor. Bu gidişi seçimler durduramıyor. Bu gidişi hükümet değişikliği durduramıyor. O hükümet gidiyor bu hükümet geliyor, gelen gidenden vallahi beter oluyor. Demek ki bu mesele hükümet meselesi değil. İslami nizam meselesi, Allah'ın dininin hakim olma meselesi. Bunu böyle anlamak lazım. Tutturmuşlar efendim din ayrı devlet ayrı. Tamam, meselelerimi hallet! Problemlerimi çöz! Hastaları şifaya kavuştur! Borçluları kurtar! İşsizlere iş bul! Memleketi huzura kavuştur, tamam kabul edeyim. (İzâh: Laikliği kabul etmek küfürdür. Hocamız burada meselenin çıkmaz sokakta olduğunu anlatmak için örnek vermiştir. Kabul edeceğinden değil, laikliğin çözüm olmadığına kesin inandığından örnek vermiştir. Zaten aşağıda laikliğe inanmadığını söylüyor.) Hem bunca problemler, belalar, sıkıntılar var. 

 Aman laiklik elden gitmesin. Laiklik kimsenin karnını doyurmuyor ki. Hallet meselelerimi erkeksen? Din ile devleti birbirinden ayırdın. Tamam ayırdın, adına da laiklik koydun. öyleyse meseleleri çöz. Rüşveti önle, kumarı, ırz düşmanlarını yakala. Memleketi soyanları yakala. Hazineyi soyanları yakala. Memlekete huzur getir. Kürtleri-Türkleri birleştir bakayım laiklikle. Karın doyurmuyor laiklik inanmıyorum vallahi buna! İnsanlar, hadi bir insanları laiklik prensibiyle kardeş yap! Hadi birbirine güvendir! İtimat ettir! Beğendir, sevdir, saydır hani? Neye yarıyor bu laiklik? Hani kardeşlik, insanlık, sevgi, saygı hani? Yaramıyor bir şeye bu ilke. Bu ilke bitmiştir! Çürük diş gibidir artık sökülüp atılması lazım. Meselemizi çözmüyor. Davayı çözmüyor. Açları doyurmuyor, işsizlere iş bulunmuyor. Rüşveti önleyemiyorsun. Suiistimali önleyemiyorsun.

 Soygunu, zulmü önleyemiyorsun. Laiklik zulmü önlemeye yetmiyor. Güneydoğu bölgesindeki terörü, işgali, anarşiyi önlemeye laiklik yetmiyor. Sen çare getir! Laf, kelime, slogan getirme! Boş laf söyleme bana çare getir. Millet bunu böyle söylemesi lazım. Boş laflarla kimsenin karnı doymuyor. İstikbal endişesi dünyalık meseleler olamaz ve bu dünyadaki varlıklar, kimseyi eğer Allah yolunda yatırım yapmadıysa, Allah yolunda çalışmamışsa,


 Allah'ın hükmü hakim olsun diye çırpınmamış, didinmemiş, uğraşmamışsa vallahi servetiniz başınıza bela olacak yeminle söylüyorum. Servetiniz başınıza bela olacak. Mülkiyetiniz başınıza bela olacak. Zekatını vermediğiniz servet başınıza bela olacak. İslami terbiye ile terbiye edemediğiniz çocuklara bıraktığınız miras, başınıza bela olacak. Hacı efendilerin, hoca efendilerin, derviş efendilerin, sofu kardeşlerin topladıkları mallar, mülkiyetler, hanlar, hamamlar, iş yerleri, arabalar, nakil paralar, çekler, senetler, menkuller, gayrimenkuller, mallar öldükten sonra beynamaz çocuklara kalmışsa, içkici, kumarcı, eğlenceye düşkün çocuklarına kalmışsa o kalan malı o çocuklar içki, kumar, karı ve kız yolunda, beynamazlık, eğlence yolunda harcadıkları müddetçe o malları bırakan hacı babanın ruhuna kabirde kezzap dökülecektir diyor alimlerimiz. Kezzap dökülecektir inanın buna yav. Çünkü sen kazandın. Keyfini onlar sürecek, azabını sen çekeceksin. Ya servet hesabını yanlış yapmışsın yahut neslini ihmal etmişsin. Servet toplayacağım diye, zengin olacağım diye, ırzını ihmal eden, namusunu ihmal eden var. Zengin olacağım, ben de efendim firma kuracağım, şirket kuracağım, holding olacağım diye ırzını ve namusunu satanlar var. 

Gel ki göreyim ahrette halini senin. Ölmeyecek misin deyyus? Gitmeyecek misin dünyadan? Herkesin ayrıldığı teneşir iskelesinden, herkesin ayrıldığı musalla iskelesinden senin de gemin, kayığın kalkmayacak mı? Sen müstesna mısın? Öyleyse insan şerefini, namusunu, dinini, imanını dünya için terk eder mi be? Hem bu servet orada geçmez ki, geçmeyecek. dünyada bile öyle. Hepimiz görüyoruz, efendiler şimdi kalkıp da Suudi Arabistan'a gitmek isteyen bir kardeşimiz yahut Almanya'ya gitmek isteyen bir Müslüman, Amerika'ya gitmek isteyen bir Müslüman, buradaki kendi parasıyla oralara gidebilir mi? Giderim diyen dünyayı tanımıyor demektir. Suudi Arabistan'a gitmeden evvel elinde, avucunda ne kadar paran varsa ve sen de orada ne kadar kalacaksan gitmeden evvel bu Türk parasını yerli parayı kendi paranı gideceğin memleketin parasına çevirmek zorunda mısın değil misin? Zorundasın. İstersen yapma bakayım, geçmez ki senin paran orada. E dünyada ne kadar para toplarsan topla, bu para ahrette geçer mi? 

 Geçmiyor. Öyleyse ahretin dövizine tebdil et bu parayı. Ahrette geçecek ulan bu parayı niye bekletiyorsun? Hamallık ediyorsun, aptallık ediyorsun. Değerlendir, ahrete yatırılmayan para bitmiştir, istikbali yoktur. Enflasyondan parayı kurtarabilirsin ama ahretteki bu azaptan kurtaramazsın ve bizim esnafımız, tüccarımız tabii iyilerini, salihlerini, Allah yoluna kolanları daima istisna ediyorum. Allah onlardan ve sizden razı olsun. Gördüğümüz gibi camilerimizi, imam hatiplerimizi, Kur'an kurslarımızı, dini hizmetlerimizi taşıyan, yapan, yakıştıran sizlersiniz. Geçen gün hepiniz gördüğünüz gibi Eyüp Sultan İmam Hatip okulunu, Eyüp İmam Hatip okulunu genişletmek istiyorlar, inşaatları var. Geçen talebeler üst üste oturuyor, sınıflar dopdolu, kalabalık. Eğitim yapamıyoruz, yerimiz az dendi, söylendi. 

Eyüp Sultan Camisinin imamı kardeşimiz de geldi. Hutbe okudu, söyledik beraber. Tam elli beş milyon lira para toplandı cemaat. Elli beş milyon lira toplandı. Allah hepinizden ve hepsinden razı olsun. Memnun oldular. Allah da memnun oldu. Resulullah da memnun oldu. Eyüp Sultan da memnun oldu. Akşemseddin de memnun oldu. Cemaatimizin içinde var tabii yani iyiler olmasa kökten yok oluruz. Onlar için demiyorum ama ben genel olarak söylüyorum, umumen söylüyorum. Evet hakikaten yağmur var farkındaysanız. Dışarıda namaz kılmak mümkün değil daha fazla geçen güneşli günlerden daha çok sıkışacağız. Olduğu gibi bak camlar buğulandı. Yağmur tamamen geliyor, akıyor. Kardeşlerimizi üşütmeyelim, hasta etmeyelim. Demek ki gitmeden evvel ebedi aleme, sonsuz aleme, ahiret alemine, beka alemine gitmeden evvel buradaki varlığımızı, oranın varlığına orada geçecek şekilde, oranın geçerli kıymetine tahvil etmek lazım. Tahvil, buradan gitmeden evvel bunu yapmak lazım. Yapmadın, etmedin, bütün bu servet, bütün bu miras kaldı çocuklara. Çocuklardan da namaz kılan yok, vay senin haline. 

 Çocuklardan da iffet, lezzet, İslam, iffet bir şey yok. Vay senin bıraktığın paranın başına bela olmasına. Çekersin. Sadece dünyalık, hamallık etmiş olursun. Bakınız Hazreti Mevlana'dan bir temsil anlatayım ve dersi bitireyim çünkü hava yapışlı, santim geciktirmeyelim. Hem hutbeyi, hutbeyi okumakta, hem vaaz etmekte böyle günlerde, bu yağışlı günlerde, üst katlarda namaz kılınır ama çok soğuk. Hasta olmaları daima mümkün kardeşlerimizin.

 Hemen kesmek lazım, ezan okunmadı değil mi daha? Okunmadı. Okunur okunmaz kesmemiz lazım dışarısı dediğim gibi çok soğuk, yağışlı ve dışarıda namaz kılan kardeşler var üst katta o soğuk yerde. Hasta etmeyelim onları. Hazreti Mevlana Celaleddin-i Rumi (kuddise sirrahu) şunu anlatıyor. Mesnevi'de anlatıyor kitabında. Adamın birisi vardı, diyor. Eline geçen parayı altına çevirirdi. Bugünkü insanın yaptığı gibi, ta o zaman da öyleymiş, altında çevirirdi. Altınlar çoğaldı, çoğaldı, çoğaldı. Altınlar çoğaldıkça adamın diyor huzuru azaldı. Halbuki altın çoğalınca huzur çoğalır yav, çoğalması lazım. Aksi oluyor. Altını çoğaldıkça adamın huzuru azalıyor. Niye? Bu parayı nerede saklayacak? Hırsız var, bak bela geldi hemen. Dolandırıcı var yan kesici var. Eşkıya, harami, soyguncu, bela var. Oğlan bela kız bela, karı bela, mahalle bela, komşu bela, etraf bela. Nerede saklayacak? Tabii huzuru gider ya. Huzur İslam'da. Şimdi bazı dolmuşların, arabaların arkasında bu yapıştırılmış levhayı görüyorum, mutlu oluyorum. Huzur İslam'da. Hepiniz bunu yapıştırın Allah aşkına, vallahi doğru bir söz. 

Huzur İslam'da. Adamın huzuru kaçıyor. Acaba falancaya mı emanet etsem diye düşünüyor. Diyor ki yok yav adam küt diye düşer ölür. O paramı inkar ederler. Oraya mı soksam buraya mı koysam? Ona mı? Hiçbir şey bakıyor, çare değil güvensizlik var. Tıpkı bugünkü toplum gibi en son diyor ki yav ben bunu götüreyim bir kabristana. Hiç olmazsa kabirde, mezarlıkta dünya malı olmaz. Kemikler, ölüler, kafatası var. Kimse oraya mal için de girmez, çıkmaz. Gidiyor kabristana. Boş bir mezar buluyor. Eşiyor ortasını ve torbasındaki altınları sayıyor sayısını bilmek için. Torbayla beraber o eştiği kabrin içindeki çukura gömüyor. 

Ooh, diyor elhamdülillah yav kurtulduk şundan. Tamam buraya kimse gelmez. Çalınmaz, alınmaz, satılmaz. Buraya Fatiha okuyan gider. Kim burayı kurcalar? Geliyor rahat biraz ama akşama doğru yine bir şüphe kalbine doluyor. Yav diyor ki ulan çıkar mıkar da bizim bu işi acaba anlayan var mı? Ertesi gün endişe ile gidiyor bakıyor ki yerinde, elhamdülillah diyor dokunan olmamış. Geliyor yine endişe var. İnsanoğlu şüphe içinde yaratılmış. Her gün aynı saatte mezarlığa gidiyor, bak yaslı gidiyor şen geliyor. Giderken meraklı, aa gidiyor ki var sevinip geliyor. Bunun her gün kabristana gidişini bir hırsız durumu anlıyor. Ulan bunda bir iş var diyor. Her gün kabristana gidilir mi yav diyor. Kabir ziyaretleri haftadan haftaya olur. Cuma günü ve cuma akşamı olur. Bu herif niye gidiyor? Artık bir açık verdi yani. İnsanoğlu zayıf yaratılmış. 

Hırsız peşine düşüyor bu adamın. Aa gidiyor herif bu kabre girdi. Epey bekledi, girdi, çıktı sevine sevine gitti. Pusuya yatan bu hırsız o gider gitmez oda hemen kabrin içine giriyor. Bakıyor ki eşinmiş bir toprak. Kurcalıyor, karıştırıyor aa içinde altın dolu bir torba. Allah Allah bu ne iş diyor. Bulunmuş bir mal, hemen koşuyor evinden heybeyi getiriyor hırsız. Bu altınları sayıyor, heybesine boşaltıyor. Heybeye boşaltıyor. Ne kadar mesela iki yüz tane altın diyelim. Hemen o çevreden iki yüz tane çakıl taşı topluyor. O altınların sahibinin torbasına o çakılları koyup aynı yere gömüyor. Altınlar gitti çakıl geldi yerine. Çekip gidiyor şimdi hırsız da meraklanmaya başladı. Bu adam ne yapacak diye. İki meraklı var şimdi. Biri altınların sahibi bir de hırsız. O da meraklanıyor. Ertesi gün aynı saatte altınların sahibi eskiden olduğu gibi kabristana yollanıyor. 

Hırsız da arkasından mesafeli takip ediyor. Hele ne yapacak bu? Çıldıracak mı, çatlayacak mı, ödü mü patlayacak, ölecek mi herif? Meral... Altınların sahibi kabre giriyor, hırsız da bir kenarda pusuya yatıyor. Beş dakika sonra kıyamet kopuyor. Eyvah paralarım gitti, altınlarım gitti, mahvoldum, kahroldum, yandım! Yoldan geçen bir yolcuymuş gibi çaktırmadan hırsız kalkıyor diyor ki hayırdır hemşerim diyor. Nereden yandı? Yangın mangın da yok ateş yok, duman yok falan neren yandı? Bu başka yangın kardeşim diyor, benim işte altınlarımı aldılar, paramı aldılar, mahvoldum. Neredeydi altının diyor? Vallahi diyor ki şu kabrin içine gömmüştüm. Neyin içindeydi? Torbanın diyor. Hani bakayım, torba burada diyor. Torba burada ama altınlar gitmiş kardeşim diyor görmüyor musun? Taş koymuşlar, çakıl taşı. Hırsız diyor ki bre ahmak oğlu ahmak, bu parayı madem ki harcamıyorsun, yemiyorsun, yardım etmiyorsun, hayır yapmıyorsun, zekat vermiyorsun. Hiç değerlendirmiyorsun. Ha çakış taşı ha altın diyor, hayvan! Gel bunu say git diyor ne fark eder. Ne güzel misal vermiş Mevlana. Mübarek insanlar bunlar, evliya, ulema bunlar yani bir temsille yüz sayfalık meseleyi anlatır. Yemiyorsun, içmiyorsun hayır yok, hasenat yok hamal oğlu hamal diyor. Ha çakış taşı ha altın be. Bunu say git ne fark eder ki yani? Bugün zenginlerimizin çoğu böyle. Yazık be. Vallahi yazık Müslümanlar. Hesabını veremeyiz. Varlığımızın hesabını vermeden cennet yok cehennem yoktur. Hesaptan sonra belli olacak buna inanmışız.

 Buna inanan bir insan boş duramaz. Hayali işlerle uğraşamaz. Dünyada en gerçek olan ve her saniye tahakkuk eden hadise ölümdür. Her saniye ölen var doğan var. Çünkü (ُ َ ةا َ ي َ ح ْ لا َ وُ َ ت ْ و َ م ْ لاُ َ قَ ل َ خُي ِ ذ َّ لا) ayetinde dikkat ederseniz, (ي ِ ذ َّ لا) Teberake suresini biliyorsunuz. ( اُ َ ك َ را َ ب َ ت ُىَ ل َ عُ َ و ه َ وُ ك ْ ل م ْ لاُ ِ ه ِ د َ ي ِ بُي ِ ذ َّ ل ُ ٌ ري ِ د َ قُ ء ْ ي َ شُ لك) dedikten sonra (ُ َ ةا َ ي َ ح ْ لا َ وُ َ ت ْ و َ م ْ لاُ َ قَ ل َ خُي ِ ذ َّ لا) bakın ayet-i kerimede mevt başta hayat sonda geliyor. Mevt ne demek? Ölüm demek. (ُ َ قَ ل َ خُي ِ ذ َّ لا ُ َ ت ْ و َ م ْ لا) ölümü yarattı. (ُ َ ةا َ ي َ ح ْ لا َ و) Hayatı yarattı. Ölüm kelimesini hayat kelimesinden evvel zikrediyor Allah çünkü her an oluyor. Tükettiğimiz her nefes ölümümüzü hazırlamıyor mu? Her an hazırlıyor bizi, her an hazırlıyor. Ana rahmindeki çocuğun her geçen günü bile ölüme yaklaşmasıdır. Dünyaya gelirken dokuz ay yaşlanmış olarak geliyor. Bunun önüne geçemezsiniz. Her saniyeyi yani şu kolunuzdaki saate bakın her saniye ömrümüzün gidişi, ölümümüzdür bu her saniye ölüyoruz. Çünkü nefesimiz sayılıdır. Rızkımız sayılıdır. Suyumuz sayılı, her şeyi rabbimiz sayılı vermiştir. (ُ ِ ةا َ ي َ ح ْ لاُيِ فُ ْ م ه َ ت َ شي ِ ع َّ مُم ه َ ن ْ ي َ بُا َ ن ْ م َ سَ قُ ن ْ ح َ ن)Rabbimiz ne istiyor? Sizin maişetinizi, nefesinizi, suyunuzu, ekmeğinizi, rızkınızı ben taksim ettim, diyor. (ا َ ن ْ م َ سَ قُ ن ْ ح َ ن) Biz taksim ettik. Taksimi o yaptı onun taksiminden fazla vallahi kullanamazsın. Ancak geride bırakırsın mirasçılar kapışır sana lanet olur. Bunlara böyle inanmak lazım. Bunlara böyle inanmak lazım. Bundan dolayıdır ki gayet tabii olarak bu konula ı devamlı olarak zihnimizde rahatsızlık duyarak taşımamız lazım ama Allah'a hamd olsun umutlandığımız, cesaretlendiğimiz hususlar da yok değil. Şu bir hafta zarfında, on gün zarfında nereye gittiysem esnaf, tüccar, cemaat, cemiyet, kurs, vakıf, talebe nereye gittiysem vallahi görüyorum ki İslam konuşuluyor. 

Elhamdülillah. Allah İslam'ı gündeme getirdi. Birleşmiş milletlerin gündeminde birinci maddede Elhamdülillah İslam var. NATO'nun gündeminde İslam var. Avrupa konseyinin gündeminde İslam var ama İslam eziliyor neyse, İslam konuşuyor ya demek ki sancı başladı. Doğum yaklaştıkça sancı artar mı artmaz mı? Demek ki doğum yaklaşmıştır. 2000 yılına doğru Amerika'nın çökmesiyle bir anda dünyada 40'a yakın İslam devleti anında kurulacaktır. Bunun ben dersini bugün yapmayı düşünmüştüm de cemaat yağmurdan dolayı geç geldi. O konuyu açmadım, bunu ayrı bir günde açacağım. Ayrı bir ders olarak yapacağım inşaallah. Nasıl çöküş? Nasıl devam ediyor? Ayetler neyi haber veriyor? Hadisler neyi haber veriyor ve komünizmin çöküşünden sonra kapitalizmin yani Amerika'nın da çökmesinden sonra zuhura gelecek İslam'dan başkası değildir. Kesin Allah'ın vaadi var. Ayetle ispat edeceğim bunu inşaallah. Cenab-ı Hak cümlemizi, cümle ümmeti Muhammedi rızasına, rahmetine, cennetine nail eylesin. Ezan okundu galiba, uzatmayalım çünkü dediğim gibi hava soğuk, yağışlı. Daha sonra derslerimize devam etmek üzere ama mü'min kardeşlerim. 

Derslerimize devam edelim dedim ama çok sıkıntılar da başlamıştır. Yüz yirmi görevli arkadaşımızı vaiz, müftü, imam, hatip neyse görevden derhal almışlar. Birkaç gün içerisinde. Bu laiklik, maiklik var ya işte kurcalayanlar var pislikler var. Hatipler, hocalar, konuşmalar şimdi böyle rahatsızlıklar başladı. İslam açılıyor, genişliyor, gelişiyor. Kimler var konuşan, anlatan, söyleyen. Hırpalamaya, din düşmanları, masonlar, müşrikler, kafirler, laikler, demokratlar ezmeye başladı. Allah aşkına sahip çıkın. Vallahi sahip çıkmazsanız başınız belalara girecek. Bosna'nın başına gelenin yüz bin beteri başınıza gelir. Allahu Teala cümlemize şuur nasip etsin. Amin, velhamdülilahi rabbil alemin. El-Fatiha

0 σχόλια: