Dinde zorlama yok ne anlama gelir?

Dinde zorlama yok ne anlama gelir?
Bakara Suresi

256 - "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip,

Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir."

"Islam'da zorlama yoktur" şeklinde bir ifade yok... "Dinde zorlama yoktur" şeklinde bir ifade var. Bunu iyi

anlamak lazım. Dinde zorlama yoktur... Yani kimseye "müslüman ol" "Islam dinine gir" baskısı, zorlaması

yoktur. Fakat müslümanlığı kabul edenler, iman edenler doğal olarak müslümanlığın şartlarını yerine

getirmek ile mükelleftirler. Müslüman olmayı kabul etmek, Allah Teala ile anlaşma yapmaktır. Bir insan bu

anlaşma ile Rabbimizin iradesine teslim olmayı, daha açık ifade etmek gerekirse emirlerini yerine getirip

sakındırdıklarından da sakınmayı taahhüt etmiş demektir. Dolayısıyla sözleşme gereği kabul ettiği

yükümlülüklerini yerine getirmesini istemek, asla "zorlama" değildir... Denetim ve yaptırımdır.

Yeryüzünü bir sınav alanı olarak düzenleyen Rabbimiz iman konusunda insanların zorlanamayacağını, doğru

olanın bireysel ve kollektif iradeyi harekete geçirmek olduğunu birçok ayette bize öğütlemektedir.

Islam'da iyiliği emretmek, kötülüğü engellemek mü'minlerin hem ferdi hem de toplumsal-siyasal görevleridir.

Çünkü mü'minler Allah'ın (celle celaluhu) hükümlerini kendi nefslerinde yaşamakla, adaleti ikâme etmekle,

zulmü engellemekle yükümlüdürler.

Birçok ayet ve Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) örnek uygulamaları Islam'da denetim mekanizması

olduğunu göstermektedir. "Emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker" görevimizden söz eden aşağıdaki ayet

dikkatle incelenmelidir:

Al-i Imran Suresi

104 - "Sizden, iyiye çağıran, uygun olanı emreden ve kötülüğü yasaklayan bir topluluk olsun. işte onlar

başarıya ulaşanlardır." (Ayrıca bkz. Al-i Imran, 110).

Ortada eğer bir emir ve yasak var ise, yaptırımdan söz etmemek mümkün değildir. Ilahi olsun, beşeri olsun

her otorite özünde siyasi olsun veya olmasın bir yaptırım barındırır. Ancak yaptırım, kontrol ve denetleme

araçları karşı tarafa haksızlık doğuracak şekilde kullanılmamalıdır.

Günlük hayatta bile verdiği sözü yerine getirmeyen birini taahhüdünde durması için çeşitli denetim

mekanizmaları geliştirilmiştir. Söz verdiği günde borç vb. taahhüdlerini yerine getirmeyene, haksızlık

yapmadan akitlerine bağlı kalma konusunda yaptırım uygulamak nasıl doğalsa, aynı şekilde Allah Teala ile

iman akdi imzalayan birini, akitlerine bağlı kalma konusunda belli yaptırımlara tâbi tutmak da doğaldır ve bir

denetlemedir. Çünkü iman; tezahürleri ile anlamlıdır.

Dinin gerektirdiği emirleri yerine getirmeyen kişiye mü'minlerin oluşturduğu otoritenin yaptırım uygulamaması

onu kendi haline bırakması mümkün değildir:

Hacc Suresi

41 - "Biz onları yeryüzüne yerleştirsek namaz kılarlar, zekatı verirler, uygun olanı emrederler, fenalığı yasak

ederler. Işlerin sonucu Allah'a aittir."

Kur'an daki farziyet ifade eden bütün emirler bir tür ilahi iradenin insan hayatına müdahale isteğidir. Nitekim

dinin temel ibadetleri, Allah Teala'nın teşekkül ettirilmesini istediği toplumsal, siyasal yapıyı ilgilendiren

konular Kur'an da çoğu zaman emir kipi ile ifade edilen ilahi buyruklar şeklinde geçmektedir:

Nisa Suresi

103 - "O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde

hep Allah'ı zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli

vakitlerde yazılı bir farzdır."

En zor şartlarda, savaş anında bile namazın tümden terkine izin vermeyen Rabbimiz kısaltmaya ruhsat

tanımaktadır. Mü'min olduğu iddiasında olan bir kimsenin temel bir ibadeti yapıp yapmaması onun vicdani

sorumluluğuna terkedilemeyecek kadar ciddi bir konudur.

Anlaşılacağı gibi emir ve yasak, bir şeyin nasıl yapılması gerektiğini belirleyen bir normdur. Normlara

uymayanlara yaptırım uygulamak da yerine göre siyasal otoritenin, yerine göre toplumsal otoritenin

kontrolündedir. Özetle zorlama; bir işte kişiyi tercihte bulunmaya icbar etmek (zorlamak), kötü bir fiil işlemeye

zorlamak anlamındadır. **Ancak bir kimsenin "üstlendiği bir taahhüdü" yerine getirmesini istemek, "zorlamak"

değildir.**

Mesela, borç akdini yerine getirmeyene uygulanan yaptırım meşrudur. Bu, bazen sosyal kontrol

mekanizmaları aracılığı ile olurken, bazen de hukuki denetimlerle olur. Fakat birisini borçlanmaya ya da

borçlu olmadığı halde borçluymuş gibi ödeme yapmaya zorlamak olmaz.

Ahzap Suresi

36 - "Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin

bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne isyan ederse açık bir

sapıklık etmiş olur."

Allah (celle celaluhu) daha iyi bilir.

0 σχόλια:

Şirkin Belgesi - Gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır



Biri M.Kemal Kur'an-ı Kerim Hakkında Ne Düşünüyor mu Dedi?

 Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.(Alkışlar)

 Resmi site kaynak: http://www.tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/5d3yy.htm (Sondan 3.paragrafta metin :)

 Ayrıca resmi kaynak:http://atam.gov.tr/?p=3201(Sondan 2. Paragraf)

0 σχόλια:

Zor sorulara Zor cevaplar!

Zor sorulara Zor cevaplar!
Atatürk dediğiniz zatın adı neydi?
Mustafa Kemal mi, Mustafa Kamal mı? Nüfus cüzdanında Kamal yazıyor da.. MEB kitaplarında mı yanlış yazıyor, nüfus kayıtlarında mı?
Size Selanik’te doğdu diye öğrettiler değil mi? Doğru da Selanik dediğiniz o zaman bir eyalet merkezi.. Mesela 100 yıl önce Şam dediğinizde, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Filistin’in tamamını, Mısır, Suudi Arabistan, Irak ve Türki

ye’nin bir bölümünü de içine alan bir coğrafya kasdedilirdi..

Engin Ardıç yazısını Fatih Bayhan’ın “Teyzem Latife”sindeki Mehmet Sadık Öke’ye dayandırıyor..Ama tabii, bugün bu kadarı yazılabilmiş.. Ilgaz Zorlu daha fazlasını anlatıyor. Ve anlatılacak gizli kalmış daha birçok gerçek var..

Geçen gün okudum Mihri Belli Aliance İsrailiyete mezunu imiş.Celal Bayar da öyle. Hani şu Galib Hoca.. Mustafa Kemal’in hocasının gerçek adı da Şemsi Efendi değil biliyorsunuz, Şimon Zwi. Açtığı okul da modern eğitim veren bir mektep değil, bir Kabbala okulu. Okulun parasını veren de, Abdulhamid Selanik’e sürüldüğünde evinde kalmaya mecbur bırakıldığı zengin Yahudi işadamı Alatini Efendi var ya, işte o!

Atatürk öldü mü, öldürüldü mü, o da ayrı bir soru. Bu sorunun cevabını Mim Kemal Öke bilir ama o da öldü. Bu sırrı sakladığı emanet sandığı da Mason locasında..

Mim Kemal Öke Mason locasının meşrıkı azamı idi.. Aynı gayeye hizmet eden iki cemiyete gerek olmadığı düşüncesi ile Mason locaları kapatıldı ve Meşrıkı azam da Mustafa Kamal’a müşavir yapıldı. CHP varken Mason locasına ne gerek vardı ki!

Ha sahi, Mustafa Kemal öldüğünde İsmet Paşa niye ortalıkta gözükmüyor? Öldükten sonra hemen ortaya çıkıyor. Onu kim Mustafa Kamal’ın yerine oturtuyor?.

Ah Fevzi Çakmak ah! O da konuşmadan gitti. Engin Ardıç Fikriye hanım olayına da değinmiş geçmiş. Topal Osman kalksa da anlatsa o dönemde neler yaşandı. Faili meçhuller bizim tarihimizde yeni değil..

Mustafa Kemal’in soyu ile ilgili bir sürü şey söyleniyor da, mesela annesinin tek evliliği değil Ali Rıza efendi. İster misiniz mesela üvey de olsa başka kardeşleri de olsun Mustafa Kamal’ın..

Mustafa Kamal’ın, İbrahim İhsan’la ilişkisini kim ortaya çıkaracak bakalım. Kim bu İbrahim İhsan? Mustafa Kamal’ın Trablusgarp’tan Sofya’ya geçişinde kritik bir Avusturya seyahati var.. Bad godesberg günleri..
Aileden bunu yazacak kimse yok mu?

Mustafa Kemal 10 Kasım’da ölmedi de, Samsun’a 19 Mayıs’ta mı çıktı?..


Selam ve dua ile..


Abdurrahman Dilipak/Akit - 26 Eylül 2011

Ayrıca bakınız:
http://haber5.com/siyaset/ataturk-oldu-mu-olduruldu-mu

0 σχόλια:

Gerçek terörist kimmiş öğrenin!!!

0 σχόλια:

Din işleri ayrı devlet işleri ayrı fitnesi

0 σχόλια:

M. Kemal Gerçeği Ayrıntılı Belgelerle Geniş Anlatım


BU BELGESELİ GERÇEKLERİ ÖĞRENMEK İSTEYEN İZLESİN ÖĞRENMEK İSTEMEYEN KAFASINI KUMDAN ÇIKARMASIN BIRAKIN KALSIN ORDA

0 σχόλια:

Harf inkilabı halk Kur'an'dan koparılsın diye yapıldı - Timurtaş Hoca

0 σχόλια:

Asrın Firavunu Amerika





Asrın Firavunu Amerika


 ُ رِ ف ْ غ َ ت ْ سَ ا ُ الله ُ ُ َ مي ِ ظ َ علا ُ ُ َ مي ِ ر َ كلا ُ ي ِ ذ َّ لا ُ ُ َ ل ُ ُ َ ه َ ل ِ ا ُ لِ ا ُ ُ َ و ه ُ ُ ي َ حلا ُ ُ َ مو ي َ قلا ُ ُ َ و ُ ُ بوتَ ا ُ ه ْ ي َ ل ِ ا ُ. ُ د ْ م َ حلا ُ لله ُ ُ ب َ ر ُ ني ِ م َ لا َ علا . ُ تَ لا َّ صلاو ُ و ُ ُ م َ لا َّ سلا ُ ىَ ل َ ع ُ ا َ نِ لو س َ ر ُ ُ د َّ م َ ح م ُ ىَ ل َ ع َ و ُ ُ ِ هِ لآ ُ ُ ِ ه ِ با َ ح ْ صَ ا َ و ُ ُ َ ني ِ ع َ م ْ جَ ا . ُ ذ وعَ ا ُ للها ِ ب ُ ُ َ ن ِ م ُ ُ ِ نا َ ط ْ ي َّ شلا ُ مي ِ ج َّ رلا . ُ ِ م ْ س ِ ب ُ الله ُ نا َ م ْ ح َّ رلا ُ مي ِ ح َّ رلا . ُ ُ ب َ ر ُ ُ ْ ح َ ر ْ شا ُ يِ ل ُ ي ِ ر ْ د َ ص ُ ُ ْ ر سَ ي َ و ُ يِ ل ُ ي ِ ر ْ م َ أ ُ ُ ْ لل ْ حا َ و ُ ُ ة َ د ْ ق ع ُ ن م ُ يِ نا َ سل ُ او هَ ق ْ ف َ ي ُ يِ ل ْ وَ ق . نيمآ ُ ُ ِ ب ُ ُ ِ ة َ مر ه ُ ُ َ ك ِ بي ِ ب َ ح ُ ني ِ ملأا 

Aziz mü'minler, muhterem Müslümanlar. Havanın oldukça yağışlı ve soğuk olması bugün umduğumuz cemaatimizin içtima etmesine, toplanmasına bir ölçüde mani oldu ve dersimizi bahsettiğimiz şekilde yine günün, günümüzün konularıyla, meseleleriyle, dertleri ve davalarıyla çok yakından ilgili olan çok yakından alakadar olan Amerika üzerinde, ders notlarımızı derli toplu şekilde arz etmek istedik ama yine demin dediğim gibi istediğimiz seviyede ders düzeni içinde hazır bir cemaat bulamıyoruz
. Bulunamıyor, sebebi de demin dediğim gibi belki mümkün olacaktı fakat havanın böyle olması bunu engellemiş oldu yine de imkanımız ölçüsünde, zamanımız ve zeminimizin şartları içinde meselelerimizi ve bu konudaki dini ve İslami düşüncelerimizi arz etmeye çalışacağız. Allahu Teala her vesileyle içimizdeki iyiler hürmetine, toprağın altında yatan şehitler, veliler, şakirler, salihler, alimler hürmetine yine bu millete yeryüzünün idaresini nasip etsin inşaallah. Hakikaten öyle düşünüyoruz çünkü malumunuz olduğu üzere toprağın üstünde yaşayanlar olduğu gibi toprağın altında da yaşayanlar var. Toprağın üstü ile toprağın altı. Üstünde yaşayan işte canlı, yaşadıklarını gördüğümüz insanlar.

 Bir de toprağın altında yaşayanlar var ki onları göremiyoruz. Fakat rabbimiz onlar yaşıyor diyor. Yaşayanlar diyor. Ölü demiyor. ( ولوق َ تُ َ ل َ و ُ ْ ل َ بُ ٌ تا َ و ْ م َ أُِ ه اللهُ ِ ليب َ سُيِ فُ ل َ ت ْ ق يُ ْ ن َ مِ لُ ْ ا ءا َ ي ْ ح َ أ) Onlar yaşayanlar, dirilerdir. Toprağın altında olduklarına bakmayın. Toprağın altında gömülü olduklarına bakmayın. Onlara ölü demeyin. Siz farkında olmasanız bile gözlerinizle görmüş olmasanız bile onlar diridirler, yaşayanlardırlar, diyor. Demek ki toprağın altında da yaşayanlar var ve şuna eminiz ki toprağın altında yaşayanlar, bugün toprağın üstünde yaşayanlardan daha hayırlı insanlar.

 Toprağın üstündekilerden galiba bu memleketin bunca ihanetlere, hıyanetlere, zulümlere, suiistimallere, kötülüklere, kafirliklere rağmen bu memleketin çökmeyişi, yıkılmayışı, altının üstüne gelmeyişi toprağın altında yatanlar hürmetinedir. Bunu böyle bilelim. Ben düşündüm, düşündüm başka sebep bulamadım. Toprağın altında yatan nebiler, veliler, şehitler, alimler, salihler rahatsız olmasın diye Allah bizim altımızı üstümüze getirmiyor. Emin olun böyledir yoksa çoktan, akşam görenler olmuştur. Bilmem ne programında resmen fuhuş yapan bir kadını konuşturuyorlar. Ne var bunda diyor benimle birlikte olan millet vekilleri bile var diyor.

 Bakanlar bile var beyefendi diyor ne hayret ediyorsun, diyor. Gizli kamerayla bir kadını, kiralık bir kadın rolüne çıkartıyorlar adım başı kadına müşteri çıkıyor. Yolun kenarında duruyor karı yaklaşıyor araba içinden çıkıyor bir sürü piç. Veled-i zina çıkıyor. Seninle af edersiniz yatmak istiyoruz, diyor. Kadın diyor ki ben AIDS hastalığı taşıyorum. Belayım, mikrobum, hastalığım, diyor. Olsun diyor isterse cüzamlı ol ben seninle yatarım, diyor. Kuduz köpeklerden daha beter bir ortamda bu ülke nasıl yok olmuyor? Nasıl bu memleket yıkılmıyor? Bunun ben sebebini toprağın altında yaşayanlara bağladım. Başka da bir şey bulamadım yani. 

Yoksa hiçbir şey kalmış değil. Yani Bosna Hersek'in başın gelenlerin yüz bin beteri buraya gelmesi lazım. Lut kavmini geçmişiz zulümde, fuhuşta. Karadeniz'in halini görüyorsunuz. Gelenler anlatıyor, yazanlar anlatıyor. Korkunç yani çatır çatır Karadeniz şeridinde evler yıkılıyor, aileler yıkılıyor. Resmen devlet, hükümet buna seyirci kalıyor. Ve Cenab-ı Hak aldığı üzere getirmiyor. Bunun sebebini demin dediğim gibi ben buraya bağlamaktan başka çare bulamadım. Bir Avrupalı gazeteci var. Türkiye'de üç beş ay araştırma yapmış. Yolsuzlukları, suiistimaller, rüşvetleri, ihale skandallarını, hayali ihracata akıtılan paraları, sermayeleri araştırmış. Yolları ve teşkilatın her kademesindeki bozuklukları ve başıbozuklukları araştırmış ondan sonra bir rapor hazırlamış.


 Raporun sonunda diyor ki bu Türkiye'deki suiistimaller, rüşvetler, adam kayırmalar, haksızlıklar, yolsuzluklar, zulümler, kötülükler, ihale rezaletler, batan paralar eğer diyor Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde üç ay devam etse, üç ay fazla yok. Üç, beş, on, yüz sene değil. Üç ay devam etse o Avrupa ülkesi tamamen tarihten silinir, tarihe karışır diyor. Yaşama şansı yok. Ama Türkiye hala ayaktadır diyor. Bunun sebebini anlamak benim için bir sır oldu hala çözemedim diyor. E düşünün yani adam akşam anlatıyor. Beş yüz milyar lira devleti dolandırmış. 

Kor Züm adındaki bir kişi. Sonra ortaya çıkmış bu dolandırıcılığı beş yüz milyar. Bu yetimlerin, öksüzlerin, bütçenin hazinesi yani Müslümanların, insanların parası. Beş yüz milyar Türk lirası dolandırıyor, dolandırıcılığı ortaya çıkınca da gayet rahat bir şekilde İsviçre'ye kaçıyor. Oradan neyse bir yolunu bulup getiriyorlar. Muhakeme ediyorlar, hüküm giyiyor fakat derhal yine yurtdışına çıkıyor hiçbir ceza almıyor bir şey diyen yok bir şey olmuyor. Akşam anlattılar arkasında eski generaller var. Devlet bakanları var. Arkasında bir sürü milli istihbarat teşkilatının adamları var. MIT müsteşarı var. 

Devletin en mühim adamları bu hırsızın peşinde ve onun destekçisi, yardımcısı. Devleti beraber soymuşlar.Hazineyi beraber soymuşlar. E tabii adamı yakalayamazsınız. Bütün bunlar nasıl oluyor da bu ülkenin altı üstüne gelmiyor? Nasıl iflas etmiyor? Nasıl tükenmiyor? Nasıl yok olmuyor? Nasıl yıkılmıyor? Bunun cevabını vallahi toprağın altında yatan şehitlerin, velilerin, salihlerin, nebilerin varlığına bağlayabiliyoruz. Başka da ufak bir çözüm getiremiyorum. Allahu Teala yine onlar hürmetine bizi tekrar İslami devlete ulaştırsın inşaallah. Başka hiçbir yol yok. Devlet olmadan bu pislikleri temizlemek mümkün değil çünkü kendi kendilerine yapıyorlar bu işi. Evet, bugünkü dersimizi Amerika'nın çöküşü, çökmesiyle ilgili elde ettiğim bazı bilgiler, belgeler ile arz edeyim dedim ama cemaatimiz demin dediğim gibi bir konferans düzeniyle hazır olamadı. Havanın bu yağışlı olması ve etrafın da soğuk olması sebebiyle. Onun için bu konuyu yarımlamayayım diyorum yani başlayıp da bitirememiş olmayayım. Böylece notlarım önümde bütün şeyler. Bugün bu konuyu bitiremeyeceğimize göre zaman da azaldı, hiç başlamayayım. Çünkü çok ayetler, hadisler var Amerika'nın çöküşünü haber veriyor. Çok calib-i dikkat bilgiler, belgeler var. İstediğim cemaat de hazır olmadı, buraya gelemediler.

 Bu konuyu başka bir cumaya bırakarak bugünkü dersimi daha değişik bir konuyla tamamlamaya çalışayım. Efendiler, alem-i İslam diyoruz, İslam alemi, İslam dünyası diyoruz. Bir buçuk milyarlık nüfusu olan, beş kıtanın beşine de yayılmış bulunan, geniş bir alanı işgal eden bir Müslümanlar dünyası var. İslam dünyası var. Afrika'da, Asya'da, Amerika'da var. Çok az da olsa var. Avrupa yine bildiğimiz gibi bazı bölgelerde oldukça Müslüman var. Fakat bu varlığın bir buçuk milyar nüfusun, Müslüman nüfusun yeryüzünde hiçbir etkinliği, tesiri, nüfuz edici söz geçirecek yapısı ve önemi yok. Bunun sebebi nedir? Bunu da ben çok araştırdım. Mecburen düşünüyoruz. Bir buçuk milyara ulaşan bir Müslüman nüfusun dünyada bu kadar Müslüman'ın varlığı mevzubahis oluyor da neden tesiri, etkisi, tepkisi, önemi ve dünya siyasetinde, dünyanın yönetiminde neden ciddi bir ağırlığı yok? Bunu tabii her akıl sahibi Müslüman gibi biz de düşündük. Düşünmek lazım haddizatında. Her Müslüman'ın düşünmesi lazım. Bir Müslüman'ın en çok işleteceği, çalıştıracağı kabiliyet düşüncesidir. 

Düşünebilmesidir. Niye böyle? Niçin böyle? Neden böyle? Bu suallerle zihinlerini, beyinlerini, kafalarını çalıştırması lazım Müslümanların. Düşündüğü zaman çare aramaya başlayacak. Bir insan düşünmeden katiyen neticeye gidemez, çare bulamaz. Hepsinin başı düşünebilmektir. Bunu şuna benzetiyorum mesela arabanız, otomobiliniz var. Önce bu arabayı çalıştırmak için ne yapıyorsunuz? Marşa basıyorsunuz. Marş motorunu çalıştırıyorsunuz. Marşa basmadan arabayı çalıştırmak mümkün değil. Bir adam marşa basıyorsa, marş çalışmaya başlıyorsa ha bu adam arabayı götürecek, yürütecek dersiniz. Aynen düşüncede de böyle. Bir insan aklını çalıştırıyorsa, akıl denen marşa basıyorsa hah o adam bir şeyler yapacak. Kafasını çalıştırıyor, beynini, zihnini çalıştırıyor, diyebilirsiniz. Hiç düşünmüyorsa o adam ölmüş gibidir. Mevta gibidir. Onun için düşünmek lazım. Kur'an-ı Kerim'de 500 civarında tefekkürle ilgili ayet var. Düşünürsünüz, düşünesiniz, düşünmüyor musunuz, şeklinde muhtelif ayetlerde 500'e yakın aklımızı, fikrimizi çalıştırmamız gerektiğini beyan eden ayetler var. Alem-i İslam önce buradan büyük bir boşluğa düşmüştür. Düşünün yani senelerdir şu İslam aleminde, düşünür dediğimiz yani mütefekkir dediğimiz düşünce adamları yetişmiyor. İlim adamları yetişmiyor. Vaktiyle bunlar yetişmiş ama yetmiş-seksen senedir hemen hemen belki yüz seneye ulaştırabiliriz. 

İslam aleminde bütün dünya Müslümanlarını düşündürecek, sürükleyecek, peşine takacak ciddi bir düşünce adamı, ilim adamı yetişmemiştir. Sadece Türkiye'de bildiğimiz kadarıyla eserlerini, tesirlerini, risalelerini okumak suretiyle yakinen tanıdığımız sadece Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri bu çapta tefekkürle ortaya çıkmış. Onu da bütün bir ömür boyu hapiste, zindanda, tımarhanede çürütmüşler. Biliyorsunuz hadiseleri. Yetişmiyor, yetişmesine de imkan yok çünkü eğitim sistemleri buna müsait değil. Tezgahlar bozuk, düzenler bozuk. Devamlı olarak gençliğimizi, nesillerimizi, çocuklarımızı eğlenceye, daha çok eğlenmeye teşvik ediyorlar. Daha çok eğlence, daha çok nefsin arzuları, daha çok şehvete, daha çok şöhrete teşvik ediyorlar. Televizyonun bütün kanalları insanları düşünmeye değil siz de biliyorsunuz eğlenmeye teşvik ediyor. Eğlenen insan bir şey yapamaz. Düşünceye yönelten, insanı yeryüzünde ne olduğunu, ne olacağını, insanın niçin dünyaya geldiğini, ne vazifeyle geldiğini hatırlatacak bir tek eğitim programı göremezsiniz. 

Hayvanlar gibi gençliği tepiştiriyorlar, seviştiriyorlar. Eğlenceye teşvik ediyorlar ve arkasından da tabii bunalım meydana geliyor. Müzik çılgınlıkları ve efendim festivaller, dolayısıyla türlü eğlenceler, programlar, planlar, tuzaklarla koskoca bir milletin çocuklarını açıktan açığa ateşe, ölüme, uçuruma, cehenneme sürüklüyorlar. Şimdi biz Müslümanlar olarak tabii kendi aramızda bu uçurumlara gidenleri fazla görmediğimiz için kendi aramızda bu gibi insanlar olmadığı için zannediyoruz ki herkes böyle. Şu Müslüman cemaatin dışına çıkın göreceksiniz ki kıyametler kopuyor. Kıyametler kopuyor. Gidin birahanelere ağzına kadar dolu. Gidin kumarhanelere ağzına kadar dolu. Beyoğlu'na ayağınız düşsün, gidin o pasajın içerisinde sabahlara kadar içki tüketen insanlar. Bazı semtler var buradan ağzımıza almamız mümkün olmayan ahlak dışı korkunç batakhaneler.


 Bu batakhaneler, kumarhaneler, birahaneler, hane, hane, hane diye devam eden bu yerler her gün yüz binlerce insanı yutuyor, yutuyor! Yüz binlerce insanımızı yutuyor. Cemaat-i Müslimin o hayatın içinde olmadığı için bunun farkında değil. Zannediyor ki herkes böyle sarıklı, sakallı, cübbeli, abdestli, namazlı zannediyor. İnin şöyle bazı yerlere gidin, girin göreceksiniz korkunç. Düşünün Müslüman olduğu söylenen Türkiye'de devlete en çok vergi verenlerin başında kerhane işleten ermeni karısı geliyor. En çok vergi vermek demek çok para toplamak demektir. Çok para toplamak demek çok müşteri geliyor demektir. Fuhuş sektörüne adeta sel gibi insan gidiyor ve tabii onlardan bu paraları topluyor. Sonra da vergi rekortmeni oluyor. 

Nüfusunun %99'u Müslüman olan ülkede devlete en çok vergi veren kerhane işletmecisi olur mu? Bunları düşünmeyeceksiniz de neyi düşüneceksiniz? Açıyoruz efendimizin mübarek hadislerini. Haramların, günahların, fitnelerin, fesatların karşısında kalben, vicdanen, ruhen, zihnen rahatsız olmayan bir Müslüman, sabaha kadar tesbih çekse Müslüman değildir, diyor. Rahatsız olmayanlar. Bu umumhanelerin, kumarhanelerin, birahaneler, meyhanelerin her gün ve her gece yuttuğu insanlar senin, benim insanlarım. Bunların vaziyeti, akışı, yok oluşu seni rahatsız etmiyorsa ey sofu kardeş, sen henüz iman etmemişsin. Canım ben bir efendinin eteğine yapışmışım, benim şeyhim var. Ben Nakşibendi'yim. Ben Kadiriyim. Efendi hazretlerine sarılmışım. Ben kendimi kurtarmışım. Benden başkası ne olursa olsun diyen Müslüman değildir. Derviş, merviş demeyin o adama, Müslüman bile değil o. Hani Kainatın Efendi'si ne diyor? Kendisi için istediği nimetleri, kıymetleri, ziynetleri, cennetleri diğer insanlar için de istemedikçe gerçek Müslüman değildir o. Hadis bu. Sünnette olan metot budur. Senin cebinde misvak, düşünün bir Müslüman cebinde misvak taşıyor. 

Misvak efendimizin mübarek dişlerini fırçaladığı malum alet. Misvak ama yanı başındaki komşun, akraban, hısımının çocuğu cebinde şarap şişesi taşıyor. Senin cebinde misvak onun cebinde içki şişesi. Eğer o misvak taşıyan kardeşim o içki şişesi taşıyan kişiden, yakınından, akrabasından, arkadaşından rahatsız değilse, onun taşıdığı misvakın hiçbir kıymeti yoktur. Rahatsız olacaksın, uykularımız kaçacak. Bu memleket ne olacak diye, nereye gidecek diye, nereden, nasıl olacak diye düşünmek, çırpınmak, çalışmak her mü'minin vazifesi değildir de kimin vazifesidir? Bu toplumda yaşayanların düşünün ki sokağa çıkıyorsunuz. Sokak dediğimiz olay var. Çarşı dediğimiz pazar dediğimiz yerler var. Buraya çıkıyorsunuz 100 kadının 90'ından fazlası çıplak. Yüz tane kadın görüyorsunuz bunun doksanı belki daha fazlası çıplak. (İzâh: Yani başörtülü değil. İslam'a göre örtünmemiş.) Allah'ın hükümlerine ters giyinmiş.

 Aksi giyinmiş ve adeta kendi nikahlı bulunduğu erkeğin önünde göstermesi dahi edep dışı olan vaziyeti sokakta sergilemiş. Böyle bir sokakta gidiyorsunuz. Böyle bir çarşıda yürüyorsunuz. Eğer o çarşının o halinden, yapısından, akışından rahatsızlık duymuyorsanız henüz iman etmemiş sayılırsınız. Ölçüyü söylüyorum. İmanla, şuurla alakalı bir hadisedir. Allah'a isyan edilen yerde Müslüman'ın yüreği sızlayacak, kalbi çatlayacak. Uyku uyumaya dahi fırsat bulamayacak çünkü Kainatın Efendi'si Hazreti Muhammed Mustafa (aleyhisselam) biliyorsunuz bu konuda o kadar üzgün o kadar müteessir bir hal içindeydi ki adeta nasıl olacak bu insanlar böyle cehenneme gidiyor, ateşe, felakete gidiyor diye gece gündüz huzursuz, rahatsız, müteessir bir vaziyetteyken Allahu Teala'dan ayet geldi. Habib'im neredeyse kendini helak edeceksin diyor rabbimiz. (ي ِ س ْ ف َ نُيِ فُا َ م) Nefsini helak edeceksin yeter bu kadar üzülme yani rabbimiz Habib'ini teselli ediyor. Peygamber böyleydi. O peygamberin ümmeti olduğunu söyleyen insanların da toplumda bu isyanların, günahların, haramların, şirkin, şirkten rahatsızlık duyması lazım. Hele Beytullah'a giden harem-i şerife giren mü'minlerin, Arafat'a çıkan mü'minlerin, Mina'da üç gün şeytanı taşlayan Müslümanların büsbütün bu toplumun akışından kahrolması lazım. 

Kahrolması lazım fakat gördüğümüz o ki hiçbir şey değişmiyor ve millet günlük meşgalelerle, günlük mesela bugün cuma mı cuma ile alakalı meseleyle cumartesi, pazar müteakip günlerin problemi bile yok bugün, bugün neyse o, onu düşünüyor. Geleceği, yevm-i hesabı, Allah'ın huzuruna çıkacağını ve hayatının hesabını vereceğini gün geçtikçe bu millet, cemaat, ümmet unutur hale gelmiştir. Unutur hale gelmiştir. Halbuki efendiler söyleyin Allah aşkına, yeryüzünde kimsenin daimi, devamlı kalması mümkün olmadığına göre bizim de buradan gideceğimiz kesindir. Bunun aksi mümkün değil. Gitmemiş tek bir örnek yok. 

Allah'ın bu hükmünü çiğnemiş bir tek varlık var mı dünyada? (ُ ِ ت ْ و َ م ْ لاُةَ قِ ئا َ ذُسْ ف َ نُ لك) Bütün her canlı bu hayattan gidecektir hükmünü çiğnemiş bir tek canlı var mı dünyada? Belli ki bu hepimizi ilgilendiren bir hadisedir ama Müslüman böyle gidemez. Müslüman'ın nazarında istikbal dünya değildir. Allah aşkına şu noktayı kafamızda tutalım. Bugün hangi Müslüman'ı bir kenara çekip de ne yapıyorsun? Ne diyorsun? Diye sorulduğu zaman çocukların var mı? Var hocam diyor işte ben de çocukların istikballeriyle uğraşıyorum, diyor. İstikbal kelimesi çok kullanılıyor. İstikbal demek gelecek demek. Çocukların istikbali, neymiş efendim işte onlara birer apartman dairesi vermek lazımmış. Onlara birer araba, tezgah, mekan, yazıhane, sermaye bu dünyalık malların, eşyaların adını istikbal koymuş. Çocuklarımıza istikbal sağlıyoruz. Ne alıyorsun? İşte araba, tezgah, dükkan, eşya, madde alıyorum. Bu yaptığı işlerin adını istikbal koymuş. Halbuki Kur'an ne diyor? Asıl istikbal hesap günüdür. Bütün dünya senin olsa, bütün varlıklar senin elinde, mülkiyetinde olsa da hesap günü bunların hesabını veremezsek, istikbalin çöktü senin. Cehennem belası yani. Bunu düşünen yok. Sabah namazına kaldırmak hususunda bu millet, cemaat tamamen tembel hareket ediyor. Duyarsız hareket ediyor.

 Ezan-ı Muhammedî okunduğu halde sabah namazı vakti çıktığı halde o yavrusunun namaza kalkması hususunda, bugünkü Müslüman hacı, hoca ne ise tamamen duyarsız hareket ediyor, duygusuz kalıyor ama okula gönderecekse, iş yerine gönderecekse, üniversite imtihanlarına gönderecekse geceden tedbir alıyor. Aman geçirmesin, kaçırmasın, vaktinde yetişsin diye bütün ev halkı tedbir alıyor. İmtihanı, servis arabasını kaçırmasın, vaktini geçirmesin diye bütün aile o çocuğu yatağından kaldırıyor mu kaldırmıyor mu? Niye? İstikbali yanarmış. İstikbal dediğin kırk sene elli senedir. Asıl istikbal ahrettir. Asıl istikbal cennettir, cehennemdir. 

Nerede bunu düşünen? Sen neyin adını istikbal koyuyorsun? İstikbal dediği şey bir kabrin kapısına kadar olan mesafedir. O kabir kapısından içeri girmeyeceğim diyen bir adam var mı dünyada? Görülmemiştir, istikbal odur ama cemaat-i müsliminin istikbal anlayışına bakın. Yüz metre karelik bir daireye sahip olmayı istikbal zannediyor cahil oğlu cahiller. İsterse bütün dünya senin olsun, milyonlarca dönüm arazin olsun, en sonunda boyunun ölçüsüne göre bir kabir çukuruna girecek misin girmeyecek misin? İstikbal bu işte. Niye bunun farkında değiliz? Ben şu cemaat-i Müslimin'e acıyorum. Böyle gidemeyiz efendiler. 

Bu hazırlıksız, böyle tedariksiz, ibadetsiz, itaatsiz; günahlarla, isyanlarla, kusurlarla, kabahatlerle nereye gidiyorsunuz? Yıl sonunda okuldan karnesini alan çocuklar gibiyiz. Bakıyor karnesinde fazla zayıf varsa o zayıf karneyle babasının ve anasının huzuruna çıkmak istiyor mu çocuk istemiyor mu? İstemiyor, kaçıyor. Sen bu haline hangi Allah'ın huzuruna çıkacaksın? Sen bu kırık dökük zayıf halinle hangi Muhammed Mustafa'nın huzuruna çıkacaksın Müslüman? Vicdanına soruyorum. Neye güveniyorsun? Böyle başarısız, mücadelesiz, korkak, ürkek davaya sahip değil dinine sahip değil, kızına, oğluna, damadına, gelinine, çarşısına, pazarına, devletine, hükümetine, milletine, hiçbir şeye sahip değil. Ondan sonra Allah bize sahip olsun, nerede sahip olacak? Sahipsiz olan memleketin batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır, diyor Mehmet Akif merhum. Sahip olmak evvel mü'min sahip olacak ama nasıl sahip olacaksınız? Bakın korkunç bir yıkım içerisindeyiz. 

Neslimiz, iktisadımız, itikadımız, paramız, pulumuz gittikçe yıkılıyor, yıkıntıya gidiyor. Bu gidişi laiklik durduramıyor. Bu gidişi demokrasi durduramıyor. Bu gidişi seçimler durduramıyor. Bu gidişi hükümet değişikliği durduramıyor. O hükümet gidiyor bu hükümet geliyor, gelen gidenden vallahi beter oluyor. Demek ki bu mesele hükümet meselesi değil. İslami nizam meselesi, Allah'ın dininin hakim olma meselesi. Bunu böyle anlamak lazım. Tutturmuşlar efendim din ayrı devlet ayrı. Tamam, meselelerimi hallet! Problemlerimi çöz! Hastaları şifaya kavuştur! Borçluları kurtar! İşsizlere iş bul! Memleketi huzura kavuştur, tamam kabul edeyim. (İzâh: Laikliği kabul etmek küfürdür. Hocamız burada meselenin çıkmaz sokakta olduğunu anlatmak için örnek vermiştir. Kabul edeceğinden değil, laikliğin çözüm olmadığına kesin inandığından örnek vermiştir. Zaten aşağıda laikliğe inanmadığını söylüyor.) Hem bunca problemler, belalar, sıkıntılar var. 

 Aman laiklik elden gitmesin. Laiklik kimsenin karnını doyurmuyor ki. Hallet meselelerimi erkeksen? Din ile devleti birbirinden ayırdın. Tamam ayırdın, adına da laiklik koydun. öyleyse meseleleri çöz. Rüşveti önle, kumarı, ırz düşmanlarını yakala. Memleketi soyanları yakala. Hazineyi soyanları yakala. Memlekete huzur getir. Kürtleri-Türkleri birleştir bakayım laiklikle. Karın doyurmuyor laiklik inanmıyorum vallahi buna! İnsanlar, hadi bir insanları laiklik prensibiyle kardeş yap! Hadi birbirine güvendir! İtimat ettir! Beğendir, sevdir, saydır hani? Neye yarıyor bu laiklik? Hani kardeşlik, insanlık, sevgi, saygı hani? Yaramıyor bir şeye bu ilke. Bu ilke bitmiştir! Çürük diş gibidir artık sökülüp atılması lazım. Meselemizi çözmüyor. Davayı çözmüyor. Açları doyurmuyor, işsizlere iş bulunmuyor. Rüşveti önleyemiyorsun. Suiistimali önleyemiyorsun.

 Soygunu, zulmü önleyemiyorsun. Laiklik zulmü önlemeye yetmiyor. Güneydoğu bölgesindeki terörü, işgali, anarşiyi önlemeye laiklik yetmiyor. Sen çare getir! Laf, kelime, slogan getirme! Boş laf söyleme bana çare getir. Millet bunu böyle söylemesi lazım. Boş laflarla kimsenin karnı doymuyor. İstikbal endişesi dünyalık meseleler olamaz ve bu dünyadaki varlıklar, kimseyi eğer Allah yolunda yatırım yapmadıysa, Allah yolunda çalışmamışsa,


 Allah'ın hükmü hakim olsun diye çırpınmamış, didinmemiş, uğraşmamışsa vallahi servetiniz başınıza bela olacak yeminle söylüyorum. Servetiniz başınıza bela olacak. Mülkiyetiniz başınıza bela olacak. Zekatını vermediğiniz servet başınıza bela olacak. İslami terbiye ile terbiye edemediğiniz çocuklara bıraktığınız miras, başınıza bela olacak. Hacı efendilerin, hoca efendilerin, derviş efendilerin, sofu kardeşlerin topladıkları mallar, mülkiyetler, hanlar, hamamlar, iş yerleri, arabalar, nakil paralar, çekler, senetler, menkuller, gayrimenkuller, mallar öldükten sonra beynamaz çocuklara kalmışsa, içkici, kumarcı, eğlenceye düşkün çocuklarına kalmışsa o kalan malı o çocuklar içki, kumar, karı ve kız yolunda, beynamazlık, eğlence yolunda harcadıkları müddetçe o malları bırakan hacı babanın ruhuna kabirde kezzap dökülecektir diyor alimlerimiz. Kezzap dökülecektir inanın buna yav. Çünkü sen kazandın. Keyfini onlar sürecek, azabını sen çekeceksin. Ya servet hesabını yanlış yapmışsın yahut neslini ihmal etmişsin. Servet toplayacağım diye, zengin olacağım diye, ırzını ihmal eden, namusunu ihmal eden var. Zengin olacağım, ben de efendim firma kuracağım, şirket kuracağım, holding olacağım diye ırzını ve namusunu satanlar var. 

Gel ki göreyim ahrette halini senin. Ölmeyecek misin deyyus? Gitmeyecek misin dünyadan? Herkesin ayrıldığı teneşir iskelesinden, herkesin ayrıldığı musalla iskelesinden senin de gemin, kayığın kalkmayacak mı? Sen müstesna mısın? Öyleyse insan şerefini, namusunu, dinini, imanını dünya için terk eder mi be? Hem bu servet orada geçmez ki, geçmeyecek. dünyada bile öyle. Hepimiz görüyoruz, efendiler şimdi kalkıp da Suudi Arabistan'a gitmek isteyen bir kardeşimiz yahut Almanya'ya gitmek isteyen bir Müslüman, Amerika'ya gitmek isteyen bir Müslüman, buradaki kendi parasıyla oralara gidebilir mi? Giderim diyen dünyayı tanımıyor demektir. Suudi Arabistan'a gitmeden evvel elinde, avucunda ne kadar paran varsa ve sen de orada ne kadar kalacaksan gitmeden evvel bu Türk parasını yerli parayı kendi paranı gideceğin memleketin parasına çevirmek zorunda mısın değil misin? Zorundasın. İstersen yapma bakayım, geçmez ki senin paran orada. E dünyada ne kadar para toplarsan topla, bu para ahrette geçer mi? 

 Geçmiyor. Öyleyse ahretin dövizine tebdil et bu parayı. Ahrette geçecek ulan bu parayı niye bekletiyorsun? Hamallık ediyorsun, aptallık ediyorsun. Değerlendir, ahrete yatırılmayan para bitmiştir, istikbali yoktur. Enflasyondan parayı kurtarabilirsin ama ahretteki bu azaptan kurtaramazsın ve bizim esnafımız, tüccarımız tabii iyilerini, salihlerini, Allah yoluna kolanları daima istisna ediyorum. Allah onlardan ve sizden razı olsun. Gördüğümüz gibi camilerimizi, imam hatiplerimizi, Kur'an kurslarımızı, dini hizmetlerimizi taşıyan, yapan, yakıştıran sizlersiniz. Geçen gün hepiniz gördüğünüz gibi Eyüp Sultan İmam Hatip okulunu, Eyüp İmam Hatip okulunu genişletmek istiyorlar, inşaatları var. Geçen talebeler üst üste oturuyor, sınıflar dopdolu, kalabalık. Eğitim yapamıyoruz, yerimiz az dendi, söylendi. 

Eyüp Sultan Camisinin imamı kardeşimiz de geldi. Hutbe okudu, söyledik beraber. Tam elli beş milyon lira para toplandı cemaat. Elli beş milyon lira toplandı. Allah hepinizden ve hepsinden razı olsun. Memnun oldular. Allah da memnun oldu. Resulullah da memnun oldu. Eyüp Sultan da memnun oldu. Akşemseddin de memnun oldu. Cemaatimizin içinde var tabii yani iyiler olmasa kökten yok oluruz. Onlar için demiyorum ama ben genel olarak söylüyorum, umumen söylüyorum. Evet hakikaten yağmur var farkındaysanız. Dışarıda namaz kılmak mümkün değil daha fazla geçen güneşli günlerden daha çok sıkışacağız. Olduğu gibi bak camlar buğulandı. Yağmur tamamen geliyor, akıyor. Kardeşlerimizi üşütmeyelim, hasta etmeyelim. Demek ki gitmeden evvel ebedi aleme, sonsuz aleme, ahiret alemine, beka alemine gitmeden evvel buradaki varlığımızı, oranın varlığına orada geçecek şekilde, oranın geçerli kıymetine tahvil etmek lazım. Tahvil, buradan gitmeden evvel bunu yapmak lazım. Yapmadın, etmedin, bütün bu servet, bütün bu miras kaldı çocuklara. Çocuklardan da namaz kılan yok, vay senin haline. 

 Çocuklardan da iffet, lezzet, İslam, iffet bir şey yok. Vay senin bıraktığın paranın başına bela olmasına. Çekersin. Sadece dünyalık, hamallık etmiş olursun. Bakınız Hazreti Mevlana'dan bir temsil anlatayım ve dersi bitireyim çünkü hava yapışlı, santim geciktirmeyelim. Hem hutbeyi, hutbeyi okumakta, hem vaaz etmekte böyle günlerde, bu yağışlı günlerde, üst katlarda namaz kılınır ama çok soğuk. Hasta olmaları daima mümkün kardeşlerimizin.

 Hemen kesmek lazım, ezan okunmadı değil mi daha? Okunmadı. Okunur okunmaz kesmemiz lazım dışarısı dediğim gibi çok soğuk, yağışlı ve dışarıda namaz kılan kardeşler var üst katta o soğuk yerde. Hasta etmeyelim onları. Hazreti Mevlana Celaleddin-i Rumi (kuddise sirrahu) şunu anlatıyor. Mesnevi'de anlatıyor kitabında. Adamın birisi vardı, diyor. Eline geçen parayı altına çevirirdi. Bugünkü insanın yaptığı gibi, ta o zaman da öyleymiş, altında çevirirdi. Altınlar çoğaldı, çoğaldı, çoğaldı. Altınlar çoğaldıkça adamın diyor huzuru azaldı. Halbuki altın çoğalınca huzur çoğalır yav, çoğalması lazım. Aksi oluyor. Altını çoğaldıkça adamın huzuru azalıyor. Niye? Bu parayı nerede saklayacak? Hırsız var, bak bela geldi hemen. Dolandırıcı var yan kesici var. Eşkıya, harami, soyguncu, bela var. Oğlan bela kız bela, karı bela, mahalle bela, komşu bela, etraf bela. Nerede saklayacak? Tabii huzuru gider ya. Huzur İslam'da. Şimdi bazı dolmuşların, arabaların arkasında bu yapıştırılmış levhayı görüyorum, mutlu oluyorum. Huzur İslam'da. Hepiniz bunu yapıştırın Allah aşkına, vallahi doğru bir söz. 

Huzur İslam'da. Adamın huzuru kaçıyor. Acaba falancaya mı emanet etsem diye düşünüyor. Diyor ki yok yav adam küt diye düşer ölür. O paramı inkar ederler. Oraya mı soksam buraya mı koysam? Ona mı? Hiçbir şey bakıyor, çare değil güvensizlik var. Tıpkı bugünkü toplum gibi en son diyor ki yav ben bunu götüreyim bir kabristana. Hiç olmazsa kabirde, mezarlıkta dünya malı olmaz. Kemikler, ölüler, kafatası var. Kimse oraya mal için de girmez, çıkmaz. Gidiyor kabristana. Boş bir mezar buluyor. Eşiyor ortasını ve torbasındaki altınları sayıyor sayısını bilmek için. Torbayla beraber o eştiği kabrin içindeki çukura gömüyor. 

Ooh, diyor elhamdülillah yav kurtulduk şundan. Tamam buraya kimse gelmez. Çalınmaz, alınmaz, satılmaz. Buraya Fatiha okuyan gider. Kim burayı kurcalar? Geliyor rahat biraz ama akşama doğru yine bir şüphe kalbine doluyor. Yav diyor ki ulan çıkar mıkar da bizim bu işi acaba anlayan var mı? Ertesi gün endişe ile gidiyor bakıyor ki yerinde, elhamdülillah diyor dokunan olmamış. Geliyor yine endişe var. İnsanoğlu şüphe içinde yaratılmış. Her gün aynı saatte mezarlığa gidiyor, bak yaslı gidiyor şen geliyor. Giderken meraklı, aa gidiyor ki var sevinip geliyor. Bunun her gün kabristana gidişini bir hırsız durumu anlıyor. Ulan bunda bir iş var diyor. Her gün kabristana gidilir mi yav diyor. Kabir ziyaretleri haftadan haftaya olur. Cuma günü ve cuma akşamı olur. Bu herif niye gidiyor? Artık bir açık verdi yani. İnsanoğlu zayıf yaratılmış. 

Hırsız peşine düşüyor bu adamın. Aa gidiyor herif bu kabre girdi. Epey bekledi, girdi, çıktı sevine sevine gitti. Pusuya yatan bu hırsız o gider gitmez oda hemen kabrin içine giriyor. Bakıyor ki eşinmiş bir toprak. Kurcalıyor, karıştırıyor aa içinde altın dolu bir torba. Allah Allah bu ne iş diyor. Bulunmuş bir mal, hemen koşuyor evinden heybeyi getiriyor hırsız. Bu altınları sayıyor, heybesine boşaltıyor. Heybeye boşaltıyor. Ne kadar mesela iki yüz tane altın diyelim. Hemen o çevreden iki yüz tane çakıl taşı topluyor. O altınların sahibinin torbasına o çakılları koyup aynı yere gömüyor. Altınlar gitti çakıl geldi yerine. Çekip gidiyor şimdi hırsız da meraklanmaya başladı. Bu adam ne yapacak diye. İki meraklı var şimdi. Biri altınların sahibi bir de hırsız. O da meraklanıyor. Ertesi gün aynı saatte altınların sahibi eskiden olduğu gibi kabristana yollanıyor. 

Hırsız da arkasından mesafeli takip ediyor. Hele ne yapacak bu? Çıldıracak mı, çatlayacak mı, ödü mü patlayacak, ölecek mi herif? Meral... Altınların sahibi kabre giriyor, hırsız da bir kenarda pusuya yatıyor. Beş dakika sonra kıyamet kopuyor. Eyvah paralarım gitti, altınlarım gitti, mahvoldum, kahroldum, yandım! Yoldan geçen bir yolcuymuş gibi çaktırmadan hırsız kalkıyor diyor ki hayırdır hemşerim diyor. Nereden yandı? Yangın mangın da yok ateş yok, duman yok falan neren yandı? Bu başka yangın kardeşim diyor, benim işte altınlarımı aldılar, paramı aldılar, mahvoldum. Neredeydi altının diyor? Vallahi diyor ki şu kabrin içine gömmüştüm. Neyin içindeydi? Torbanın diyor. Hani bakayım, torba burada diyor. Torba burada ama altınlar gitmiş kardeşim diyor görmüyor musun? Taş koymuşlar, çakıl taşı. Hırsız diyor ki bre ahmak oğlu ahmak, bu parayı madem ki harcamıyorsun, yemiyorsun, yardım etmiyorsun, hayır yapmıyorsun, zekat vermiyorsun. Hiç değerlendirmiyorsun. Ha çakış taşı ha altın diyor, hayvan! Gel bunu say git diyor ne fark eder. Ne güzel misal vermiş Mevlana. Mübarek insanlar bunlar, evliya, ulema bunlar yani bir temsille yüz sayfalık meseleyi anlatır. Yemiyorsun, içmiyorsun hayır yok, hasenat yok hamal oğlu hamal diyor. Ha çakış taşı ha altın be. Bunu say git ne fark eder ki yani? Bugün zenginlerimizin çoğu böyle. Yazık be. Vallahi yazık Müslümanlar. Hesabını veremeyiz. Varlığımızın hesabını vermeden cennet yok cehennem yoktur. Hesaptan sonra belli olacak buna inanmışız.

 Buna inanan bir insan boş duramaz. Hayali işlerle uğraşamaz. Dünyada en gerçek olan ve her saniye tahakkuk eden hadise ölümdür. Her saniye ölen var doğan var. Çünkü (ُ َ ةا َ ي َ ح ْ لا َ وُ َ ت ْ و َ م ْ لاُ َ قَ ل َ خُي ِ ذ َّ لا) ayetinde dikkat ederseniz, (ي ِ ذ َّ لا) Teberake suresini biliyorsunuz. ( اُ َ ك َ را َ ب َ ت ُىَ ل َ عُ َ و ه َ وُ ك ْ ل م ْ لاُ ِ ه ِ د َ ي ِ بُي ِ ذ َّ ل ُ ٌ ري ِ د َ قُ ء ْ ي َ شُ لك) dedikten sonra (ُ َ ةا َ ي َ ح ْ لا َ وُ َ ت ْ و َ م ْ لاُ َ قَ ل َ خُي ِ ذ َّ لا) bakın ayet-i kerimede mevt başta hayat sonda geliyor. Mevt ne demek? Ölüm demek. (ُ َ قَ ل َ خُي ِ ذ َّ لا ُ َ ت ْ و َ م ْ لا) ölümü yarattı. (ُ َ ةا َ ي َ ح ْ لا َ و) Hayatı yarattı. Ölüm kelimesini hayat kelimesinden evvel zikrediyor Allah çünkü her an oluyor. Tükettiğimiz her nefes ölümümüzü hazırlamıyor mu? Her an hazırlıyor bizi, her an hazırlıyor. Ana rahmindeki çocuğun her geçen günü bile ölüme yaklaşmasıdır. Dünyaya gelirken dokuz ay yaşlanmış olarak geliyor. Bunun önüne geçemezsiniz. Her saniyeyi yani şu kolunuzdaki saate bakın her saniye ömrümüzün gidişi, ölümümüzdür bu her saniye ölüyoruz. Çünkü nefesimiz sayılıdır. Rızkımız sayılıdır. Suyumuz sayılı, her şeyi rabbimiz sayılı vermiştir. (ُ ِ ةا َ ي َ ح ْ لاُيِ فُ ْ م ه َ ت َ شي ِ ع َّ مُم ه َ ن ْ ي َ بُا َ ن ْ م َ سَ قُ ن ْ ح َ ن)Rabbimiz ne istiyor? Sizin maişetinizi, nefesinizi, suyunuzu, ekmeğinizi, rızkınızı ben taksim ettim, diyor. (ا َ ن ْ م َ سَ قُ ن ْ ح َ ن) Biz taksim ettik. Taksimi o yaptı onun taksiminden fazla vallahi kullanamazsın. Ancak geride bırakırsın mirasçılar kapışır sana lanet olur. Bunlara böyle inanmak lazım. Bunlara böyle inanmak lazım. Bundan dolayıdır ki gayet tabii olarak bu konula ı devamlı olarak zihnimizde rahatsızlık duyarak taşımamız lazım ama Allah'a hamd olsun umutlandığımız, cesaretlendiğimiz hususlar da yok değil. Şu bir hafta zarfında, on gün zarfında nereye gittiysem esnaf, tüccar, cemaat, cemiyet, kurs, vakıf, talebe nereye gittiysem vallahi görüyorum ki İslam konuşuluyor. 

Elhamdülillah. Allah İslam'ı gündeme getirdi. Birleşmiş milletlerin gündeminde birinci maddede Elhamdülillah İslam var. NATO'nun gündeminde İslam var. Avrupa konseyinin gündeminde İslam var ama İslam eziliyor neyse, İslam konuşuyor ya demek ki sancı başladı. Doğum yaklaştıkça sancı artar mı artmaz mı? Demek ki doğum yaklaşmıştır. 2000 yılına doğru Amerika'nın çökmesiyle bir anda dünyada 40'a yakın İslam devleti anında kurulacaktır. Bunun ben dersini bugün yapmayı düşünmüştüm de cemaat yağmurdan dolayı geç geldi. O konuyu açmadım, bunu ayrı bir günde açacağım. Ayrı bir ders olarak yapacağım inşaallah. Nasıl çöküş? Nasıl devam ediyor? Ayetler neyi haber veriyor? Hadisler neyi haber veriyor ve komünizmin çöküşünden sonra kapitalizmin yani Amerika'nın da çökmesinden sonra zuhura gelecek İslam'dan başkası değildir. Kesin Allah'ın vaadi var. Ayetle ispat edeceğim bunu inşaallah. Cenab-ı Hak cümlemizi, cümle ümmeti Muhammedi rızasına, rahmetine, cennetine nail eylesin. Ezan okundu galiba, uzatmayalım çünkü dediğim gibi hava soğuk, yağışlı. Daha sonra derslerimize devam etmek üzere ama mü'min kardeşlerim. 

Derslerimize devam edelim dedim ama çok sıkıntılar da başlamıştır. Yüz yirmi görevli arkadaşımızı vaiz, müftü, imam, hatip neyse görevden derhal almışlar. Birkaç gün içerisinde. Bu laiklik, maiklik var ya işte kurcalayanlar var pislikler var. Hatipler, hocalar, konuşmalar şimdi böyle rahatsızlıklar başladı. İslam açılıyor, genişliyor, gelişiyor. Kimler var konuşan, anlatan, söyleyen. Hırpalamaya, din düşmanları, masonlar, müşrikler, kafirler, laikler, demokratlar ezmeye başladı. Allah aşkına sahip çıkın. Vallahi sahip çıkmazsanız başınız belalara girecek. Bosna'nın başına gelenin yüz bin beteri başınıza gelir. Allahu Teala cümlemize şuur nasip etsin. Amin, velhamdülilahi rabbil alemin. El-Fatiha

0 σχόλια:

Atatürk olmasaydı da olurdu kemalistler için acı ama gerçek

Atatürk olmasaydı da olurdu kemalistler için acı ama gerçek
*Atatürk olmasaydı İngilizlerin istediği şey yani Halifelik kaldırılmaz, tüm islam alemi başsız bırakılmazdı.
*Atatürk olmasaydı milli mücadele onsuz da olurdu..
*Atatürk olmasaydı laik ve dinsiz bir devlet yerine Islam'ın bayraktarlığını yapan bir devlet olurdu.
*Atatürk olmasaydı Ayasofya müze değil Sultan Fatih’in emaneti gibi Camii olurdu.
*Atatürk Olmasaydı Çerkes Ethem hain değil milli mücadele kahramanımız olarak kalırdı.
*Atatürk olmasaydı Vahidettin Osmanoğlu sürgünde değil 1000 yıllık toprağında can verirdi.
*Atatürk olmasaydı Musul ve Kerkük bizde kalırdı
*Atatürk olmasaydı 12 ada Yunan’ın değil bizim olurdu.
*Atatürk olmasaydı sözde Istiklal mahkemelerinde binlerce masum can vermezdi. (Kurtuluş savaşında
okadar şehit vermedik)
*Atatürk olmasaydı İskilipli Atıf Hocalar idam edilmezdi.
*Atatürk olmasaydı Allahuekber susturulmaya ezanlar dönüştürülmeye çalışılmazdı..
*Atatürk olmasaydı demokrasiyi 1950′lere kadar beklemek zorunda kalmazdık
*Atatürk olmasaydı 30 yıllık Tek Parti Diktatörlüğü olmazdı
*Atatürk olmasaydı Sağır İsmet olmazdı
*Atatürk olmasaydı başımızın belası CHP ve lanet 6 oku olmazdı..
*Atatürk olmasaydı dönmeler Türkiye’yi, ekonomisini basınını, ticaretini ve anadolu halkını bu denli rehin
alamazdı..
*Atatürk olmasaydı Osmanlı’ya yıllarca sövülmezdi..
*Atatürk olmasaydı Bediüzzaman hayatının yarısını zindanlarda ve baskı altında yaşamazdı.
*Atatürk olmasaydı Dersim bombalanmaz onbinlerce masum kaltledilmez sürülmezdi..
*Atatürk olmasaydı Şeyh Said idam edilmezdi.
*Atatürk olmasaydı Batum bizde kalırdı.
*Atatürk olmasaydı ecdadımızın yazdıkları eserleri okuyabilirdik.
*Atatürk olmasaydı PKK olmazdı.
*Atatürk olmasaydı bacılarımız başörtülerinden ötürü aşağılanıp horlanmazdı.
*Atatürk olmasaydı yaklaşık 90 yıldır birbirimizle çatışmaz, ilimde, bilimde ilerleme kaydederdik.
*Vs. vs. vs.
***
NOT: "islamska-zaednica.com" sitesinin forumundan alıntılanmış, ancak tarafımdan ekleme eksiltme
yapılmıştır.

0 σχόλια:

Atatürk olmasaydı klişesine cevaplar

Atatürk olmasaydı klişesine cevaplar

"O olmasaydı." Bu laf, kolaya kaçanların ağzında nerdeyse 1 yüzyıl boyunca tekrarlana gelmiştir. Atatürk
hakkında konuşup susturulan insanlar, bir şey söyleyeceğim deyip "pardon" deyip korkanlar, torunlarımın
başı belaya girer diye susan dedeler, şu dediklerimi iyi dinlesinler.
1876-1908 ve 1922-1938 şu dönemleri çözen bir vatandaş, Türkiye tarihini başlı başına söker. 1908
Abdülhamid'in tahttan indirilmesi ile devletin temel ideolojisi çözülmüş, devlet meseleleri bilgisiz çocukların
eline kalmıştı. 1 gecede general yapılan askerler, ortalığı boş bulup, bol sıkan çakma siyasetçiler, vatan millet
deyip, Anadolu dışında savaşmayı yeğleyen budalalar… bir derya gibi akmıştır Anadolu'da
Gelelim asıl meseleye. "Osmanlı devleti yıkılmış bir devlet değil, durdurulmuş bir medeniyettir." Asırlarca
onlarca düşmanla, tek başına, ve çok uluslu olmasına rağmen 600 sene ayakta kalan Osmanlı artık
yorulmuştu. 1.Dünya savaşı ile o kahraman denilen "İttihat ve Terakki" ileri gelenleri yurt dışına "KAÇMIŞTI".
Filistin ve Suriye'yi (ki Türkiye topraklarının iki katından fazladır) sadece "39 gün"de üstelik "75.000 esir, 360
top, 800'den fazla makineli tüfek, 200 kamyon, 44 otomobil, 89 lokomotif, 468 yük ve yolcu vagonu" zayiat ile
düşmana teslim eden M. Kemal de cabası. Komutansız bir ordu, silahsız ve aç bir millet. Ucu saraya
çevrilmiş toplar, daha sonra komut bekleyen bir halk…
İşte böyle bir manzarada Vahdettin padişah oldu. Bu sırada değil Vahdettin, Fatih Sultan Mehmed olsa ne
yapabilir? Vahdettin padişah olur olmaz divanını topladı ve bir karar aldı. Anadolu'yu Anadolu kurtaracak. M.
Kemal nerede o zaman dersiniz? Meclise girip milletvekili olmak için gün sayıyor. Oysa batı da Çerkez
Ethem, doğu da Kazım Karabekir düşmanla çarpışıyor. Herkes şurayı çok yanlış bilir. Vahdettin Atatürk'ü en
yüce gördü diye onu Anadolu'ya yolladı. Hayır, bu yanlıştır. Kazım Karabekir dahil tüm kuvvet komutanları  
ondan üst rütbedeydiler. Atatürk konumu gereği Samsun'a gönderildi. İsmet Paşa nerdeydi derseniz?
Ankara'da tellalla aranıyor. Atatürk'ün ona ihtiyaç duymasının nedeni İsmet paşanın aklından değil
rütbesindendir.
M. Kemal'i Anadolu'ya Vahdettin göndermiştir. Bu da mektubu ile gayet açıktır. Bir diğer kanıt; M. Kemal,
Bandırma vapuru ile giderken, iskelede İngilizler ona dokunmamıştır bile. Bu da M. Kemal'in Anadolu'ya
kendi başına gittiğini çürütür. Bir diğeri Vahdettin'in verdiği altınlardır. Bir diğeri Bandırma vapurunun çürük
değil son derece kullanışlı bir vapur olduğudur ki Samsun'a sadece 13 günde gitmiştir.
Atatürk nasıl tek adam oldu? M. Kemal başta Karabekir, Fevzi Çakmak, Rauf Orbay gibi gözünü hırs
bürümemiş adamların yanında devamlı birlikten yana olmuştur. Ne zamanki ipleri eline almış o zaman: "bazı
kafaları keseceğim" demiştir, hem de meclisin orta yerinde. Hem de ünlü 5'li grubun "sadece sözcüsü" olma
vasfını yırtarak. Artık "padişahın durumu savaştan sonra belirlenecektir" hükmü "ben padişahı sürdüm
kararım da budur"a getirmiştir. Karabekir ona "bunu konuşmamıştık" demesi, başından beri birlikte hareket
ettiklerinin ta kendisidir. Ne zamanki M. Kemal Karabekir'i kendine tehlike görmüş işte o an, M. Kemal'den
olmayan herkes "hain" diye damgalanmıştır. İnsaf diyorum sadece. Karabekir o an anlamıştır işin işten
geçtiğini. Bu yapılanların hepsinin saltanat için olduğunu anlayan Karabekir ne yapabilsin bu durumda? Onun
kalbi o kadar katı değildi ki Anadolu'dan gençleri toplasın kardeşi kardeşe kırdırsın. Çok defa rejimi devirmek
için insanlar yanına gelmiştir. O olsun, diğerleri olsun asla müslümanı öldürmeyi kafasından geçirmemişlerdir.
1923 öncesi M. Kemal'e bakılınca gayet samimi şeyhülislam nispetinde Müslüman, yöneticilerine itaatkar,
vatan millet lafını asla ağzından düşürmeyen bir komutan. Olabilir sabetayist veya Türk. Ama aziz kardeşler
bu değildir, insanı suçlu kılan. İnsanı suçlu kılan; içindeki nefsi dışındaki amelidir. 1923'ten sonra ipleri eline
alınca o Atatürk, ne seçim yaptırır, ne insanların istediği gibi giyinmesine tahammül eder ne de … Uzar ve
gider bunlar. İşin aslında M. Kemal, asla ve asla tek lider değildir. Sahip olduğu gücü padişahın şahsı
manevisinden ve himmetinden, askerlerden, ittihatçı kadrolardan ve cefakar halktan vb. almış; ipleri ele
alınca maalesef bu güveni boşa çıkarmıştır.
Öyle ki hala bazı insanlar yanlışlarına "olabilir, paşadır ya, atamdır yapar" diye geçiştiriyorlar. Bu bizim
milletimizin kanaatkarlığından, saflığından, tahammülkarlığından, tutuculuğundan kaynaklanır. Alman halkına
gel sen; dil, din, kültür dayatması yap, bak bakalım seni ne yapıyorlar. Ki Hitler'in şu anda Almanya'da ne bir
heykeli vardır ne de bir hatırası.
Gelin "Atatürk olmasaydı" lafını bırakalım. O mantıkla bir yere varılmaz. O zaman dünyaya gelişimize bir
anlamda sebep olan şeytana da iyi gözle mi bakalım? Biz "Allah bizi yaratmasaydı biz olmazdık" diyelim,
İnsanın saltanatıyla, Allah'ın saltanatını asla kıyaslamayalım. Yoksa kaybedenlerden oluruz. Dünyada ne
saltanatlar geldi geçti. Hepsi bir bir gitti. Baki olan Allah'ın saltanatıdır. Sadece önemli olan vatana millete
hizmet değil; asıl önemli olan Allah'a hakkıyla kulluk edebilmektir.
Bu da yalnız Allah-u Teala'nın emrettiği Şeriat ile mümkün olabilir.
**********
NOT: Osmanlı Ruhu isimli Forum'dan alıntılanmıştır... Ancak tarafımdan ekleme ve eksiltme yapılmıştır.

0 σχόλια:

Fatih'in Istanbul Fethi ile M. Kemal'in Milli Mücadelesi

Fatih'in Istanbul Fethi ile M. Kemal'in Milli Mücadelesi
Fatih'in (rh.a) Istanbul Fethi ile M. Kemal'in Milli Mücadelesini kıyaslama gafletinde bulunan Atatürkçülere


Cevap (Mutlaka okuyun ve paylaşın)
"M. Kemal bizi kurtardı" diyenlere; "Yalnızca o mu savaştı, başka Paşalar yok muydu" şeklinde cevap
verildiğinde, hemen şımarık bir çocuk edasıyla, "Fatih Sultan Mehmet Istanbul'u tek başına mı feth etti de,
ona Istanbul Fatihi diyorsunuz" tarzında yanıt verirler ve ardından çakıl taşları arasında elmas bulmuş
adamların sevinmesi gibi sevinirler.
Bu kıyas asla kabul edilebilir ve makul bir kıyas değildir;
- Çünkü, Fatih Sultan Mehmet (rh.a) Istanbul'u Feth etti diyoruz, fakat aynı zamanda askerlerin olağanüstü  
gayretleriyle gemileri karadan sürüp Haliç'e indirmelerini de dile getiriyoruz.
- Çünkü, Ulubatlı Hasan'ın yiğitliğini "anmadan" konuşulan Fetih konusunu noktalamıyoruz.
- Çünkü, Istanbul'un "manevi" Fatihi'nin Akşemseddin (k.s) olduğunun altını çiziyoruz.
- Çünkü, "Fatih Sultan Mehmet (rh.a) olmasaydı, biz olmazdık" diye saçmalamıyoruz.

Fatih'in Istanbul Fethi ile M. Kemal'in Milli Mücadelesi

 O olmasaydı yine biz
yaşardık, zira bize hayat veren ve öldüren El Muhyî ve El Mumît olan Allah celle celaluhu'dur. Eğer
yaşatmayı murad etmişse, sebepler aleminde yine bizi yaşatacak bir sebep yaratırdı.
- Çünkü, "Fatih Sultan Mehmet (rh.a) olmasaydı Istanbul feth edilemezdi" sözünü kimse bize dedirtemez. Bu
sözü söyleyecek kadar (kemalistler gibi) yobaz ve mutaassıp değiliz elhamdulillah. Istanbul'un Fethi
Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam tarafından ümmetine müjdelenmiştir. Fatih Sultan Mehmet (rh.a)
olmasaydı, başkası olurdu... Ama mutlaka olurdu, zira "Ve mâ yentıku anil hevâ" (Necm Suresi 3) yani
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. Ona Allah celle celaluhu
tarafından bildiriliyor... Allah subhanehu ve te'ala ise "bütün gaybı bilendir."
**********
- Oysa Atatürkçüler, "Atatürk olmasaydı biz olmazdık" diyorlar... Yani başka birisinin bizi kurtarabileceğine
ihtimal dahi vermiyorlar.
- Oysa Atatürkçüler, "Atatürk olmasaydı sizin babanız kim olurdu bilmezdiniz" diyerek demogojinin
Nirvanasına ulaşıyorlar... Sanki halkın eli armut topluyordu.
Mesela Kahramanmaraş'ta Fransız askerinin müslüman bir kadınının başörtüsünü başından çekmesiyle halk
ayaklandı ve Fransızları şehirden kovdular... Bundan ziyade sanki Kazım Karabekir Paşa, Refet Bele Paşa,
Cerkez Ethem, Topal Osman, Eşref Sencer Kuşçubaşı, Cafer Tayyar Paşa, Ali Fuad Paşa vs. yok... Sanki
halkın kendisi yok.
Dilerseniz halkın durumunu M. Kemal'in 14 Haziran 1919 tarihinde Samsun/ Havza'dan Sultan Vahdettin'e
(rh.a) yolladığı bir Telgraf 'tan [1] okuyalım...
Şöyle diyor M. Kemal: “İstanbul’da iken milletin bu kadar kuvvetli ve az vakitte felaketlerden bu derece
müteyakkız (uyanmış) olduğunu tahayyül edemezdim.”
Şaşırdınız mı? Devam ediyor:
“Millet baştan aşağı **uyanık**olup istiklal-i millet ve devleti ve hukuk-i âliye-i **saltanat**ve **hilafeti**teyid
için kavi (güçlü) bir azim ve iman ile mücehhez (donanmış) bulunuyor.”
Devamı var...
M. Kemal'i Samsun'a gitmeye kim ikna etmiş? Onu da yine aynı telgraftan okuyalım:
"Huzurdayken İzmir’in işgali karşısında “pek mahzun olan” kalbinizin “bu nokta-i necâta ait ilhamatı”nı, (yani
ülkenin sizin öncülüğünüzde millî mukaddes bir kudretle kurtulacağına dair verdiğiniz ilhamları) şu an gibi
hatırlıyorum. Sizin “ilkâ”nızdan, (yani Şemseddin Sami'nin "Kamus-i Türkî"sine bakılırsa, "benim fikrimi
çelmenizden") aldığım imanın azmiyle görevime devam ediyorum."
Yani uyanmış olan millet, milletin ve devletin bağımsızlığı ile "saltanat" ve "hilafetin" yüce haklarını
desteklemek için "sağlam bir kararlılık ve imanla donanmış" durumda.
Demekki okullarda anlatıldığı gibi o yıllarda milletin yere serilmiş, pes etmiş olduğu "yalanmış" ve bunu da
bizzat M. Kemal söylüyormuş... Bari ona inanın... Gerçek M. Kemal'e inanın, hayal dünyanızda
oluşturduğunuz veya size oluşturdukları M. Kemal'e değil.
Peki M. Kemal Samsun'a gitmeye neden ikna edilmeye çalışılmıştı? M. Kemal'in Istanbul da kalmak
istemesinin nedeni, sonradan ihanet ile suçladığı insanların kabinesine (hükümetine) girmek isteyişindendir.
Bunu Kazım Karabekir de söylüyor:
«..Yıldırım ordularının grubunun lağvı üzerine açıkta kalmış olan Mirliva (Tuğgeneral) M. Kemal Paşa  
Hazretleri'ni ziyaret ettim. Bu ziyaret sebeplerinden biri de müşarünileyh (anılan kişiyi, yani M. Kemal'i)
İstanbul'da kalıp Kabineye girmek hususundaki arzularından sarfınazar ettirmek (vazgeçirmek) gayesine
matuftu..» [2]
Kazım Karabekir, M. Kemal ile aralarındaki görüşmeyi ise şöyle anlatıyor:
Karabekir: «Paşam, İstanbul'da çok kalmayınız. Ve buradaki diğer komutanlar üzerinde de müessir (etkili)
olarak bir an evvel Anadolu'yu kuvvetlendirelim. Birçok batmış milletler istiklâllerine kavuşurken asırlar
doldurucu muazzam tarihi olan Türk milletini kurtaralım.»
M. Kemal: «Vaziyet size hak verdiriyor. İyi olayım gelmeye çalışırım.» dedi. [3]
"Gelmeye çalışırmış" Yani gönülsüz...
Demekki ikna edenler Kazım Karabekir ve Sultan Vahdettin'dir (rh.a). M. Kemal'in telgrafı da, Kazım
Karabekir'in anlattıkları da birbirini teyid ediyor. Diğer taraftan Rauf Orbay'ın hatıralarında da M. Kemal'in
henüz Anadolu'ya geçme kararını vermediği yazılıdır. [4]
Yine hala birileri "Atatürk olmasaydı biz olmazdık" diyecek olursa, M. Kemal'in "3. Ordu Müfettişi Fahr-i Yaveri
Hazret-i Şehriyâr-ı Mirliva" (Padişah'in yaveri) imzasıyla 15. Kolordu Komutanı Karabekir Paşa'ya çektiği, 11
Haziran 1919 tarihli şifreyi, yüzlerine tokat gibi çarparız...
M. Kemal, bu şifrede şunları söyler:
«Vermiş olduğum kararın milletin hukuk ve istiklâlini tayin uğrunda millet ile çalışmaktan ibaret bulunduğunu
zat-ı biraderlerine evvel ve ahar arzetmiştim. Bu gaye, milletin sinesine iltica ederek vazife-i namus ve
vicdanı ifaya fedakâraneye devam etmeyi amirdir. Emsalimiz veçhile, **İngilizlere esir olmak üzere İstanbul'a
gitmekte mazurum.**Vaziyet-i vataniyeme **devam edebilmekliğim bittabi zat-ı âliniz**gibi aynı fikir ve
kanaatte bulunan kardeşlerimin de herhalde yardımlarına bağlıdır.» [5]
Şimdi bu noktada "Ya Kazım Karabekir Paşa olmasaydı, babamız kim olacaktı?" diyebilecek misiniz?
Neyse...
Ilginç bir nokta ise M. Kemal'in daha önce işgalci İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu
İngilizlerin Daily Mail Gazetesi'nin muhabiri G. Ward Price aracılığıyla işgalci yetkililere bildirmesidir:
"Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk
valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi
arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim..." [6]
Türk Tarih Kurumu'nun çevirtip bastığı bir kitaptan alındı bu çarpıcı sözler. Acaba bu sözler "Vatan Haini"
damgasının basılmasına yeterli değil midir?
Hadi isterseniz bunları da geçelim ve babalarımızın "kim olduğunu" bilmemizi (haşa) M. Kemal'e borçluyuz (!)
diyelim...
Peki Genelevler'in açılmasına ruhsat veren ve bu fuhuşhaneleri direk Içişleri Bakanlığına bağlayarak "Babası
belli olmayan" vasıflı çocukların doğmasını garanti altına alan kim??
Okullarda kız ve erkekleri aynı sınıfta yan yana okutturmak suretiyle ahlaklarını bozup "Babası belli olmayan"
vasıflı çocukların dünyaya gelmesinin önünü açan kim??
Kadınların kapanmasını vahşice ve çok gülünç bulan [7] ve de açılmasını teşvik ederek "Babası belli
olmayan" vasıflı çocukların doğmasının alt yapısını oluşturan kim??
Kazım Karabekir'in yazılarını sansüre tâbi tutan, kitabını yaktıran, fakat Cumhuriyet gazetesinde "Güzel
bacaklı kadınlar" yarışmasının duyurulmasına [8] ses çıkarmayan, hatta belki memnun olan kim??
**********
KAYNAKLAR:
[1] Telgraf için fotoğrafa bakınız
[2] Kazım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993 sayfa 25, 26
[3] Kazım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993 sayfa 33
[4] Orbay Rauf, Cehennem Değirmeni, c. 1, İstanbul 1993, sayfa 231
[5] Askerî Tarih Belgeleri Dergisi, Yıl:30, Sayı 79, Vesika No: 1732. M. Kemal'in "3. Ordu Müfettişi Fahr-i
Yaveri Hazret-i Şehriyâr-ı Mirliva" imzasıyla 15. Kolordu Komutanı Karabekir Paşa'ya çektiği, 11 Haziran
1919 tarihli şifre
[6] Price'ın Extra-Special Correspondent (Çok Özel Yazışmalar) adlı kitabından (1957, sayfa 104) aktaran
Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çeviren: Cemal Köprülü, Ankara 1991, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, sayfa 98.
[7] Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., C. II., sayfa 217
[8] Cumhuriyet Gazetesi'nin haberi, 6 Eylül 1925

0 σχόλια:

Atatürk olmasaydı ne olurdu ??

"Atatürk bizi kurtardı" diyenlere ithaf olunur... Umarım gaflet uykusundan uyanırsınız
Bir babanın Oğluna Nasihatleri !
Atatürk olmasaydı ne olurdu ??

Bak Evladım Atatürk Olmasaydı ne olurdu biliyormusun? Mesela yurdumuz Yunalıların eline geçerdi. Ve bu
adi Greek Yunanlılar ne yapardı biliyormusun?

1 - Derhal İslami harfleri kaldırıp yerine greek veya latin harfleri koyarlardı.

2 - Diyaneti kurup İslamiyeti karantina altına alırlardı.

3 - Kılık kıyafet devrimi yapıp, İslam´a ait ne görüntü varsa yok ederlerdi.

4 - Camiileri ellerine geçirip oraya namaz kıldırma memurları koyup islamı değilde istedikleri dini, islam diye
halka yuttururlardı (yutturmaya çalışırlardı)...

5 - Dini devlet eliyle hutbelerden kullanıp, buna hayır diyenleri köktenci diye yaftalarlardı.

6 - Hicri takvimi kaldırıp yerine gregoryan takvimini koyarlardı.

7 - İslam şeriatine uygun ne varsa kaldırıp, hırıstıyanlığı empoze ederlerdi.

8 - Ölçü ve tartılarımızı bile değiştirirlerdi.

9 - Her en güzel köşeye faiz kurumu bankaları koyarlardı.

10 - İçkiyi serbest edip halkı alkolik yaparladı.

11 - Genelevleri açıp birileri kapatmasın diye direk içişleri bakanlığına bağlarlardı.

12 - Kur'an kanunlarını kaldırıp Laikliği koyarlardı.

13 - Kıraathanelerde kumar oynatırlardı.

14 - Tekke, zaviye ve medreseleri kapatıp 'lyce' lise ve 'echol'' okulları açarlardı.

15 - İslami atmosferi uzaklaştırıp kendi kafir atmosferlerini yerleştirirlerdi.

16 - Yunanlılar Cuma tatilini bırakıp Cumartesi pazar tatil ettirirdi!!

17 - Ayasofya camiini Müzeye cevirirlerdi...

18 - Camiileri yıkarlardı, depo ve parti binası yaparlardı.

19 - "Allah" ismini Ezandan çıkarırlardı.


20 - İslam Alimlerini asarlardı, keserlerdi.

Gördüğün gibi Evladım. Bu listeyi daha da uzatabiliriz...

Atatürk olmasaydı neler yapardı bu kafir yunanlılar değil mi? İyiki Atatürk geldide bizi kurtardı (!)

Yoksa ne olurdu bizim halimiz. Yaşasın Atatürk (!)

Sen bakma aşırı dincilere!!
Yobazlara!!

0 σχόλια:

M. KemalAtatürk'ünyolu, Müslümanların yolu mu?

M. KemalAtatürk'ünyolu, Müslümanların yolu mu?
M. Kemal'in fikir hayatını etkileyen kişilerin kim olduğunu araştırdığımızda karşımıza genelde şu isimler çıkar:
Yabancılar:
- Herbert George Wells - Sosyalist/Komünist
***
- Jean-Jacques Rousseau - Hıristiyan
***
- Voltaire - Mason
***
- Montesquieu - Mason
***
- Leone Caetani - Bu adam Islam düşmanı ve iftiracı bir müsteşriktir (doğubilimci, oryantalist)
Müslümanlığa karşı düşmanlık hisleri ve tarafgirlik ile tanınıyor.[1]
Caetani'nin "Annali dell Islam" adlı eseri iftiralarla doludur. Eser, 1905-1926 yılları arasında Milano ve
Roma'da büyük boy 10 cilt halinde yayınlanmıştır. Bu tarih ve sîretle ilgili kitabı, Hüseyin Cahid [Yalçın] 10 cilt
halinde Türkçe'ye çevirmiştir (Istanbul 1924-1927).
Eserin hatalarını tashih için merhum M. Asım Köksal, dört yüz sahifeyi aşkın bir reddiye yazmıştır[2] (1986'da
Ankara'da basılmıştır). Daha sonraları yazdığı Islâm Tarihi adlı geniş eserinde de yeri geldikçe Caetani'nin
hatalarını göstermiştir.[3]
Dinimize iftira atan bu adam, M. Kemal'i etkilemiş demek... Ilginç.
**********
Işte M. Kemal'in fikir hayatını etkileyen yabancıların başlıcaları bunlardır.
**********
Türkler:
- Tevfik Fikret
M. Kemal'in düşünce yapısının oluşumunda, en etkili rolü oynayanlardan ve O'na ışık (!) tutanlardandır Tevfik
Fikret.[4]
M. Kemal'e göre Robert Koleji öğretmeni Tevfik Fikret; "Milletin ve memleketin şan ve şerefle medenî dünya
milletleri arasında yaşayabilmesi için lâzım gelen her şeyi yazan, düşünen ve hayatını feda edenlerin
başında gelen" birisidir.[5]
Tevfik Fikret, bir ermeninin Padişah'a yaptığı suikasti övebilen bir karaktere sahiptir.
Ikinci Abdülhamid'in (radıyallahu anh) Ermeni Komitacıları tarafından düzenlenen suikastte öldürülememesi,
nedense Tevfik Fikret'i pek üzmüş ve bu üzüntüsünü "Bir Lâhza-i Ta'ahhur - Bir anlık duraklama" adlı şiirinde
şu mısralarla belirtmişti:
"Ey şanlı avcı, damını bihûde kurmadın.
Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın."
Tevfik Fikret'e göre o Ermeni "şanlı bir avcı"dır. M. Kemal'in methettiği Tevfik Fikret'e bakın, yazık.
Bir ara bunalıma giren Tevfik Fikret bazı şiirlerinde (haşa) Allah'a (celle celaluhu) isyan ediyordu... Bunun
üzerine Mehmed Akif Ersoy, Tevfik Fikret'e karşılık vermişti [6]:
"Şimdi Allah'a söver… Sonra biraz bol para ver:
Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder!"[7]
(Zangoç: çan da çalan kilise hizmetlisi)
Mehmed Akif'in bu dizeleri zaten Tevfik Fikret hakkında bilmemiz gerekeni ihtiva ediyor diye düşünüyorum.
***
- Ziya Gökalp
Türkçülük fikrinin ünlü simalarından biri olan,hayatının son anlarında Fransız hastanesinde yatarken ebedi
aleme intikal etmeden bir gece önce, mukaddesata galiz küfürler eden,başını duvarlara vura vura ölen ve
cesedinin dehastane morgunda Hıristiyan geleneklerine göre muamele yapılarak kaldırılan[8] Ziya Gökalp...
M. Kemal onun için "fikrimin babası" demişti.[9]
M. Kemal de hep böylelerini buluyor nedense.
**********
Işte M. Kemal'in fikir hayatını etkileyen kişiler bunlar... Yani Islam ile alakası olmayan, hatta Islam düşmanlığı
yapan insanlar.
Oysa biz, Müslümanların yolundan gitmek ile emrolunduk.
Fatiha Suresi'nin 6 ve 7'nci ayetlerini okuyalım:
"6 - Hidayet eyle bizi doğru yola,
7 - O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna
değil."
Yedinci Ayet'te bildirilen ve "yolundan sakınmamız" için dua ettiğimiz "o gazaba uğramışlar" ve "o sapmışlar"
kimlerdir..?
Elmalılı Hamdi Yazır tefsirine bakalım:
"Fâtiha'da `kendilerine gazab olunan kimselerden´ maksat ahd-i harici ile `yahudiler´, `sapıtmışlardan´
maksat da `hıristiyanlardır´, diye tefsir olunursa, (gayr) ve (lâ) ile ilk önce ve metin ile bunların `yolu olumsuz´
kılınmış ve dolayısıyla öncelikle (yani dâl bi'd-delâle: delaletiyle delalet edici) olarak da bütün diğer
kâfirlerden sakınılmış olur."[10]
O halde M. Kemal'in bu masonların, hıristiyanların, Islam düşmanlarının yolundan gitmesi yanlıştır...
Dolayısıyla bizim M. Kemal'in yolundan gitmemiz de yanlış bir seçim olacaktır.
M. Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti'nde kurduğu sistem; bu masonların, hıristiyanların ve Islam düşmanlarının
fikirleridir... Yani "bizden olmayanların" müslüman olmayanların fikirleri...
Oysa müslümanlar; masonların, hıristiyanların ve Islam düşmanlarının arzu ve hevalarının mahsulü olan
fikirlerinden oluşturulmuş bir sistemi değil, Allah'ın (celle celaluhu) öngördüğü bir sistemi tesis etmek
zorundalar.
Şura Suresi
15 - "(Ey Rasûlüm) İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların
hevalarına uyma ve de ki: 'Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti
gerçekleştirmem emredildi.(...)' "
Eğer Atatürkçüler hala; "Yok, biz ATA'mızın izinden gittiği masonların, hıristiyanların, arzu ve hevalarının
mahsulü olan fikirlerini, bizi Yaratanın emirlerine tercih ediyoruz" diyorlarsa, bu ayeti yazıyor ve hükmü
Cenab-ı Hakk'a bırakıyorum:
Furkan Suresi
43 - "Gördün mü o hevâ (ve heves) ini Tanrı edinen kimseyi? Şimdi onun üzerine (Habibim) sen mi bekçi
olacaksın?"
**********
KAYNAKLAR:
[1] Sıddîqî, M. Z, Hadîs Edebiyatı Tarihi, tercüme eden: Yusuf Ziya Kavakçı, Istanbul 1966, sayfa 18-24.
[2] Mustafa Asım Köksal, Müsteşrık Caetani'nin Yazdığı Islam Tarihi'ndeki Isnad ve Iftiralara Reddiye,
Diyanet, Ankara, 1961. (1986'da basılmış olanı da var).
[3] Köksal, M. Asım, Islâm Tarihi, Ankara 1966, cild 6, 66.
[4] Tevfik Fikret'in düşünsel yönden M. Kemal üzerindeki etkisi için bakınız: Şerafettin Turan, Atatürk'ün
Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1982, sayfa
6-8.
[5] Seyit Kemal Karaalioğlu, Atatürk: Hayatı, Ilkeleri, Devrimleri, Istanbul, 1984, sayfa 157, 158.
[6] Orhan Karavelli, Ölümünün Doksanıncı Yılında Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği, Pergamon Yayınları,
Istanbul, 2005, sayfa 111.
[7] Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Gonca Yayınevi, Istanbul 1987, sayfa 169.
[8] Burhan Bozgeyik, Meşhurların Son Anları, Türdav, İstanbul 1993, sayfa322.
[9] Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye'de Korporatizm, Iletişim Yayınları, 1989, sayfa 119.
[10] Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri, Hak Dini Kuran Dili, Fatiha Suresi, Ayet 7.

0 σχόλια:

Islam ne diyor, M. Kemal ne diyor ??

Islam ne diyor, M. Kemal ne diyor ??
M. Kemal Atatürk; "Güç birdir ve o milletindir."
Cevap;
Fussilet Suresi
15 - Âd kavmine gelince onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim vardır?» dediler.
Onlar kendilerini yaratan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim
âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.
************************************************
M. Kemal Atatürk; "Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok
olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdurlar."
Cevap;
Tevbe Suresi
32 - Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, Allah da razı olmuyor. Fakat kâfirler istemeseler de Allah
nurunu tamamlamayı diliyor.
En'am Suresi
122 - Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nûr verdiğimiz kimse,
karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü
gösterilir.
*************************************************
M. Kemal Atatürk; "Millî egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun."
Cevap;
Al-i Imran Suresi
32 - De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
**************************************************
M. Kemal Atatürk; "Yeni Türkiye Hükümetinin öz cevheri millî hâkimiyettir. Milletin kayıtsız ve şartsız
hâkimiyetidir."
Cevap;
Bakara Suresi
107 - Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka
ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
Ahzap Suresi
36 - Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir
kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âşi olursa açık bir sapıklık
etmiş olur.
**************************************************
M. Kemal Atatürk; "Ne mutlu Türküm diyene!" .... "Bir Türk dünyaya bedeldir." .... "Türk milleti kahramanlıkta
olduğu kadar, istidat ve liyakatte de bütün milletlerden üstündür."
**************************************************
Cevap; ALEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERILEN HZ. MUHAMMED (sallallahu aleyhi ve sellem)
EFENDIMIZDEN:
**************************************************
"Milliyetçiliğe davet eden bizden değildir!.. Milliyetçilik için çarpışan bizden değildir!.. Ve milliyetçilik uğrunda
ölen de bizden değildir..." (Ebu Davud)
"Bu nesepleriniz, küfür tarlanız değildir, hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Hiç kimsenin, diğerine din ve
takvadan başka bir şeyle üstünlüğü yoktur." (Ahmed b. Hanbel)
"Bütün insanlar Âdem ile Havva'nın çocuklarıdır... Allah kıyamet gününde soy ve neseplerinizden dolayı sizi
sorguya çekmez. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Taberi)
Hz. Peygamber (s.a.v.) baba ve atalarıyla övünen kimselere çok ağır ifadelerle öfkelerini yağdırmış ve şöyle
buyurmuştur:
"Öyle milletler gelecek ki, ölmüş babaları ile övüneceklerdir. İşte onlar cehennemin kömürleridir. Ve onlar,
Allah katında pisliği burnu ile yuvarlayan böceklerden daha basittir!.. Allah sizden cahiliyet devrinin
övünmesini ve babalarla büyüklenmeyi kaldırmıştır. İnsanlar iki gruptur: ya muttaki mümin ya da perişan
kafir! Bütün insanlar Âdem'in çocuklarıdır. Âdem de topraktan yaratılmıştır." (Tirmizi, Beyhaki, Ebu Davud)
Veda haccında, haram ayda ve haram beldede binlerce insan, İslam Peygamberini dinlerken Rasulullah
(S.A.V.) Veda hutbesini irad etti. Orada ilan edilen esaslardan birisi şu idi:
"Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Dikkat ediniz. Hiç bir Arabın arap olmayana, arap olmayanında araba, Hiçbir
kızıl derilinin, beyazın siyaha; siyahın da kızıl deriliye ve beyaza takvadan başka bir şeyle üstünlüğü yoktur.
Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Beyhaki)
****************************************************
Peygamberimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) ve M. Kemal Atatürk'ün sözlerine ayrı ayrı bakacak olursak,
rahatlıkla şu değerlendirmelerde bulunabiliriz:
# # Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Sözleri # #
- Insanın Ruhunu okşuyor
- Insana tevazuyu aşılıyor
- Hoşgörü
- Birlik, Kardeşlik
- Dünya hayatını düzenleyici
- Ahiret hayatını hatırlatıcı
- Insani duyguları açığa çıkarıyor
****************************************************
# # M. Kemal Atatürk'ün sözleri # #
- Insanın nefsini okşuyor
- Insana büyüklük ve kibir aşılıyor
- Taassup
- Irkçılık, Kafatasçılık
- Dünya hayatına zarar verici
- Ahiret hayatını unutturucu
- Hayvani duyguları açığa çıkarıyor
****************************************************
"Güneş balçıkla sıvanmaz" dediğinizi duyar gibiyim. Aslında bu tür bir karşılaştırma yapmak hiç hoş değil,
zira Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin yerini hiç kimse tutamaz, ancak söylenen sözlerin
insanlar üzerindeki etkisi tartışılmazdır ve benim bu karşılastırmadan maksadım, söylenen sözlerin insanlara
neyi aşıladığına, neye yönlendirdiğine ve insanlarda hangi duygu ve düşünceleri açığa çıkardığına ışık
tutmaktır.

0 σχόλια: